Web: http://www.teknoarsiv.net/

YAKINDA SİZİNLE

Blogger,Blogger Eklenti, Blogger Tema!


Gün

Saat

Dakika

Saniye

E-Bülten Aboneliği

E-Bültenimize Abone Olun Son Yazılar Mail Olarak size gelsin Yazılarımızı Kaçırmayın:

Copyright © Teknoloji Kalemim | Teknoloji Portalı | Türkçeleştirme http://teknolojikalemim.blogspot.com/

31 Temmuz 2012 Salı

TTNET'e ceza yağdı / Gelecekonline

TTNET'e ceza yağdı / Gelecekonline


TTNET'e ceza yağdı


15 Temmuz 2012 Pazar tarihinde Erol DİZDAR tarafından eklendi.
BTK, sözleşmelere ayrıkı fiyat artışı yaptığı, BTK'ya yanıltıcı bilgi verdiği, tarife değişikliklerini abonelerine değişiklik yürürlüğe girmeden makul bir süre öncesinde bilgilendirmemesinden dolayı TTNET'e ceza kesti
  • TTNET “Hoşgeldin 9,99 Kampanyası”na dâhil edilen abonelerin, ilk 6 ay indirimli, kalan 18 ayda sabit bir ücret ödeyerek söz konusu kampanyadan faydalanabilecekleri belirtilmesine rağmen NETLİMİTSİZ, 1 LİMİTSİZ, 2 LİMİTSİZ, 4 LİMİTSİZ ve 8 LİMİTSİZ tarifelerinde 01/01/2011 tarihinde fiyat artışı yaptığı tespit edilen TTNET hakkında, 2010 yılı  net satış tutarının (2.487.668.218,20) %0,19 (onbinde ondokuz) u oranında idari para cezası uygulanması,
  • BTK'ya yanıltıcı bilgi verdiği tespit edilen TTNET'e 2010 yılı  net satış tutarının (2.487.668.218,20  ¨) %0,03 (onbinde üç) ü oranında idari para cezası uygulanması,
  • “İşletmeciler, tarife değişikliklerini abonelerine değişiklik yürürlüğe girmeden makul bir süre öncesinde kısa mesaj, arama ve/veya posta ile duyurmakla yükümlüdür. Söz konusu süre Kurum tarafından belirlenebilir. İşletmeci tarife değişikliklerini abonelerinin kolayca erişebileceği şekilde kendi internet sitesi üzerinden de duyurmakla yükümlüdür.” hükmüne aykırı şekilde, 5579 abonesine tarife değişikliğini duyurmadığı tespit edilen TTNET hakkında, 2010 yılı net satış tutarının (2.487.668.218,20) %0,015 (yüzbinde onbeş) i oranında idari para cezası uygulanması,
hususlarına karar verildi.

İlgili BTK kararı için http://www.tk.gov.tr/mevzuat/kurul_kararlari/dosyalar/2012%20DK-16-207.pdf

BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURULU KARARI
Karar Tarihi : 15.05.2012
Karar No : 2012/DK-16/207
Gündem Konusu : “Hoşgeldin 9,99 Kampanyası”na İlişkin Soruşturma.
KARAR :Sektörel Denetim Dairesi Başkanlığının hazırladığı takrir ve ekleri incelenmiştir.

5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 50’nci maddesinin dördüncü fıkrası, Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 8’inci maddesinin ikinci fıkrası, 9’uncu maddesinin birinci fıkrası ve 18’inci maddesinin altıncı fıkrası Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları İle Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 5’inci maddesi, 11’inci maddesinin (a) bendi ve 32’inci maddesi, 11/10/2011 tarihli ve 2011/DK-14/516 sayılı Kurul Kararı ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde, “Hoşgeldin 9,99 Kampanyası” kapsamında bulunan taahhütlü tarifelere ilişkin olarak tüketici mağduriyetine neden olan hususlar ile birlikte TTNET tarafından Kurumumuza verilen bilgilerin incelenmesine ilişkin gerçekleştirilen soruşturma çalışmaları sonucunda;

1. Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliğinin 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İşletmeciler, kampanyalar dâhilinde taahhüt ettikleri tüm edimleri zamanında, tam ve gereği gibi yerine getirmekle yükümlüdür.” hükmüne aykırı olarak, telefon ile “Hoşgeldin 9,99 Kampanyası”na dâhil edilen abonelerin, ilk 6 ay indirimli, kalan 18 ayda sabit bir ücret ödeyerek söz konusu kampanyadan faydalanabilecekleri belirtilmesine rağmen NETLİMİTSİZ, 1 LİMİTSİZ, 2 LİMİTSİZ, 4 LİMİTSİZ ve 8 LİMİTSİZ tarifelerinde 01/01/2011 tarihinde fiyat artışı yaptığı tespit edilen TTNET hakkında, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin “İşletmecinin Cirosunun %2’sine (yüzde iki) Kadar Uygulanacak İdari Para Cezaları” başlıklı 11’inci maddesinin (a) fıkrasında yer alan “Aşağıda belirtilen hallerde, işletmecinin bir önceki takvim yılındaki cirosunun %2’sine (yüzde iki) kadar idari para cezası uygulanır. a) İşletmecinin, tüketici haklarına ilişkin kurum düzenlemeleri ve Yetki belgesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemesi, tüketiciye yanlış veya yanıltıcı bilgi vermesi,” hükmü ile aynı Yönetmeliğin 32’nci maddesinde belirtilen ölçütler ve bu çerçevede; tüketiciler aleyhine sebep olunan zararın büyüklüğü, ihlal neticesinde elde edilen ekonomik kazanç tutarı unsurları da dikkate alınarak 2010 yılı net satış tutarının (2.487.668.218,20) %0,19 (onbinde ondokuz) u oranında idari para cezası uygulanması,

2. 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 50’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “İşletmeci tarafından abonelik sözleşme koşullarında değişiklik yapıldığının aboneye bildirilmesinden sonra, abone herhangi bir tazminat ödemeden sözleşmeyi feshedebilme hakkına sahiptir. İşletmeciler, sözleşmede 2/3 yapılacak değişiklikler yürürlüğe girmeden en az bir ay önce abonelerini bilgilendirmekle ve söz konusu değişikliklerin abone tarafından kabul edilmemesi halinde abonelerin herhangi bir tazminat ödemeden sözleşmeyi fesh edebilme haklarının bulunduğunu bildirmekle yükümlüdürler. Aboneler yazılı olarak bildirmek kaydıyla aboneliklerini her zaman sona erdirebilir.” hükmüne ve Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 18’inci maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenen “İşletmeci tarafından abonelik sözleşme şartlarında abone aleyhine bir değişiklik yapıldığının aboneye bildirilmesinden sonra, abone herhangi bir tazminat ödemeden sözleşmeyi feshedebilme hakkına sahiptir.” hükmüne aykırı olarak, “Hoşgeldin 9,99 Kampanyası” kapsamında 01/01/2011 tarihinde fiyat artışı yapmasına rağmen artış sonrası kampanyadan ayrılan abonelerinden ilk altı aya ilişkin indirimleri tahsil etmek suretiyle cezai şart uyguladığı tespit edilen TTNET hakkında, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 11’inci maddesinin (a) fıkrası hükmü ve aynı Yönetmeliğin 32’nci maddesinde belirtilen ölçütler de dikkate alınarak 2010 yılı net satış tutarının (2.487.668.218,20) %0,03 (onbinde üç) ü oranında idari para cezası uygulanması,

3. Kurumumuza gönderilen 31/03/2011 tarihli ve RG/1476 sayılı yazıda, yapılan bilgilendirme hatasının münferit olduğu belirtilmiş olmasına rağmen, denetim kapsamında elde edilen veriler dikkate alındığında söz konusu hatanın münferit olmaması nedeniyle Kurumumuza yanıltıcı bilgi verdiği tespit edilen TTNET hakkında Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 5’inci maddesinde yer alan “Yetki Belgesi almaya ilişkin istenen belgeler dahil, Kuruma verilmesi gereken ve/veya Kurumun istediği bilgi ve belgelerin yanlış veya yanıltıcı olması durumunda, işletmecinin bir önceki takvim yılındaki cirosunun %1’ine (yüzde bir) kadar idari para cezası uygulanır. Kurum, ihlali oluşturan fiilin niteliğine göre bilgi ve belgelerin yanıltıcı olması halleri hariç, gerekli gördüğü durumlarda idari para cezası vermeden önce, ilgili işletmeciye söz konusu durumun düzeltilmesi için yeterli bir süre verebilir.” hükmü ve aynı Yönetmeliğin 32’nci maddesinde belirtilen ölçütler de dikkate alınarak 2010 yılı net satış tutarının (2.487.668.218,20 ¨) %0,03 (onbinde üç) ü oranında idari para cezası uygulanması,

4. Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin “Tarife Değişiklikleri” başlıklı 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “İşletmeciler, tarife değişikliklerini abonelerine değişiklik yürürlüğe girmeden makul bir süre öncesinde kısa mesaj, arama ve/veya posta ile duyurmakla yükümlüdür. Söz konusu süre Kurum tarafından belirlenebilir. İşletmeci tarife değişikliklerini abonelerinin kolayca erişebileceği şekilde kendi internet sitesi üzerinden de duyurmakla yükümlüdür.” hükmüne aykırı şekilde, 5579 abonesine tarife değişikliğini duyurmadığı tespit edilen TTNET hakkında, Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 11’inci maddesinin (a) fıkrası 3/3 hükmü ve aynı Yönetmeliğin 32’nci maddesinde belirtilen ölçütler de dikkate alınarak 2010 yılı net satış tutarının (2.487.668.218,20) %0,015 (yüzbinde onbeş) i oranında idari para cezası uygulanması,

hususlarına karar verilmiştir.

alıntıdır: gelecekonline.com

Ayetlerle Allah'a Teslimiyet


Alemleri yaratan Rabbimizin , herşeye gücü yeten ve her şeyin mutlak mülk sahibi olduğunu idrak eden bir mümin , hayatının her bir zerresini bu ahval üzere yaşarsa kaybedenlerden olmaz. Mümin kayıtsız , şartsız Allah'a tam olarak teslim olmalıdır. Allah'a teslimiyet demek , her şeyin sahibine gösterilecek olan en derin saygı ve muhabbet demektir. Teslim olmak ile bir nevi insan , Allah'ı kendisine vekil tayin eder. O ne güzel vekildir.

Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayet-i kerimesinde Allah'a teslimiyet hususunda bize öğütler verilmektedir...

Cenab-ı Hakk insanoğlunu bir çok şekilde imtihana tabi tutar , sabredenler olup olmadığını görmek ister. Sabredenlere müjdeler vardır...

Bakınız Bakara Suresinin 155.ayet-i celilesinde ;

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Ve le neblüvenneküm bi şey'im minel havfi vel cui ve naksim minel emvali vel enfüsi ves semerat, ve beşşiris sabirin 
 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !

Mümin kimsenin başına bir bela geldiği zaman isyan etmez ve bu belanın Allah'tan geldiğini idrak ederek sabredenlerden olmak için sabır gösterir , şükredenlerden olmak için bol bol şükreder. Bu hali Allah-u Teala yine Bakara Suresinin 156.Ayetinde şöyle işaret ediyor.



الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ



Ellezine iza esabethüm müsiybetün kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun 
Onlar ki, kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman, «Biz Allah içiniz ve biz nihâyet ona döneceğiz,» derler.

Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de bir çok defa kendisine nasıl dua ile teslim olmamız gerektiğini gösterir. Bir çok ayette ne şekilde dua etmemiz gerekiyorsa o şekli bize gösterek teslim olanlardan olmamızı ister.

Örneğin Ali İmran Suresinin 26.ayet-i kerimesinde ;


قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Kulillahümme malikel mülki tü'til mülke men teşaü ve tenziul mülke mimmen teşa', ve tüizzü men teşaü ve tüzillü men teşa', bi yedikel hayr, inneke ala külli şey'in kadir 
(Resulüm) De ki: «Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden çeker alırsın ve dilediğini azîz edersin, dilediğini de zelil kılarsın. Hayır (iyilik), Senin Yed-i Kudretindedir. Şüphe yok ki, Sen her şeye ziyâdesiyle kâdirsin.»

Mümin kimse Allah'a ibadeetleri ve taatleri ile de teslim olur. Kılınan namaz,tutulan oruç , okunan Kur'an teslimiyetin bir nişanesidir. İnsana bazen şeytan ve nefs öyle vesveseler verir ki , kıldığı namazı , tuttuğu orucu malzeme yaparak insanın ibadetlerinde ki ihlası düşürmeye çalışır. Bu durumda insanoğlu bu vesveselere kapılmadan ibadetlerini Allah'ın rızası için yaptığını idrak etmelidir. 
Enam Suresinin 162.Ayetinde;

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Kul inne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemin 
 De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Türk Milleti yeryüzünde İslamı en güzel şekilde yaşamaya çalışan ve neredeyse bütün gelenek ve göreneklerine İslamiyetin esasiyetini nakış nakış işleyen tek millettir. İnşa'allah demeden konuşmayız ,yapacağımız her işin önüne inşa'Allah der , yada Allah'ın izniyle deriz... Bir Hadis-i Şerif'te '' İnşallah demek imanın mükemmelliğindendir'' buyrulmaktadır.
Kehf Suresi 23 ve 24. ayet-i kerimelerde şöyle buyrulmaktadır.

وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدً
إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
Ve la tekulenne li şey'in inni failün zalike ğada İlla ey yeşaellahü vezkür rabbeke iza nesite ve kul asa ey yehdiyeni rabbi li akrabe min haza raşeda 
Ve bir şey hakkında, «Ben bunu elbette ki, yarın yapacağım,» deme. Ancak Allah Teâlâ dileyecek olursa (yapacağım)» de. Ve unuttuğun vakit Rabbini zikret ve de ki: «Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir dosdoğru hayra (bir muvaffakiyete) eriştirir.»

Allah'a teslimiyette mümin kurbanlık koyunun kasaba teslim olduğu gibi olmalıdır. İman noktasında teslimiyet şüphesiz olmalıdır. Mümin hayatının her safhasında Allah'a teslim olmalı , Allah'ın rıza gösterdiği şekilde hayatını idame ettirmeli ve Allah zikrini terketmemelidir.

Vural Egemen Sarıgöz
01.08.2012

Abdülhamid Han (Göksultan)



Toplumun en büyük haksızlığa uğramış tarihî şahsiyetlerinden biri, II. Abdülhamid’dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl sırf zekâ ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişahı katil, kanlı, müstebit, kızıl sultan, cahil ve korkak olarak tanıtılmış, daima aleyhinde işleyen bu propagandanın tesiriyle de böyle tanınmış talihsiz bir insandır.

Daha ilkokul sıralarında belirli bir propagandanın tesirinde kalmaya başlayarak, yaşları ilerledikçe aynı telkinler ile büyütülen nesillerin, o propagandanın yalanlarını bir gerçek gibi benimsemelerinden tabiî ne olabilir?

Öğren yavrum ki On Temmuz bayramların en büyüğü,Esir millet böyle bir gün zincirini kırdı, söktü.Ondan evvel geçen günler, bilsen ne siyahtı.Milletin her iyiliğini düşünecek padişahtı;Halbuki o zaman sultan,insan değil, canavardı,Canlar yakar, kan dökerdi, millet ondan pek bîzârdı!gibi saçmalar, kim bilir hangi kırılası kalemlerle yazılarak okuma kitaplarına geçiyor, körpe beyinlere Sultan Hamîd düşmanlığı aşılıyordu.

Bu düşmanlığı aşılayanlar ilkönce İttihatçılar, yâni hürriyet kahramanları (!) yâni Sultan Abdülhamid’in 33 yıl ayakta tuttuğu imparatorluğu 10 yılda dağıttıktan sonra memleketten kaçan kişilerdi. İttihatçılardan sonra da Ermeniler, Rumlar, Yahudilerdi. Yâni, yabancıları işe karıştırarak Türkiye’yi batırmak için Osmanlı Bankası’nı basan, Anadolu’da kargaşalık çıkaran ve Avrupa’nın gık demesine meydan vermeden Sultan Abdülhamid tarafından tepelenen Ermeniler; yani Balkanlara saldırıp karışıklık çıkarmak ve yine yabancıların da işe karışması ile Türkiye’yi parçalamak isterken Sultan Hamid tarafından 1897’de tepelenen Yunanlılar (ve bizdeki adı ile Rumlar ); ve Filistin’de bir Yahudistan kurmak teşebbüsleri Sultan Hamid tarafından önlenen Yahudi’lerdi.

Sultan Hamid, bin türlü siyasî tertiple bu azınlıkların azgınlıklarını yere sererken, onlarla birleşerek padişahı tahtından indiren kabadayılar:Türk, Musevi, Rum, Ermeni,Gördük bu rûz-ı rûşeni!şarkısının, bu unutulmaz ahmaklık ve ihanet bestesini söyleyerek meydanları çınlatıyor, Birinci Dünya Savaşı ile mütarekesine kadar Musevi, Rum, Ermeni vatandaşların nasıl bir “rûz-ı rûşeni” beklediklerini anlamamak gibi bir alıklıkla bir imparatorluğu idare ettiklerini sanıyorlardı.

Sultan Hamid’i iyice anlamak için tahta çıktığı zamanı iyi bilmek lâzımdır. Sultan Aziz’in son zamanlardaki çöküntü sırasında, memleketi yürütmek için beliren iki akımdan libaralizmi V.Murat, muhafazakârlığı II.Abdülhamid temsil ediyordu. Liberaller, İngiltere ve Fransa’ya bakarak parlamento ile her şeyin düzeleceğine inanıyor, muhafakârlar, 30 milyonluk imparatorlukta 10 milyon Türk’ün hâkimiyetini sağlamak içim mutlak idareye lüzum görüyordu. Masonlar, Sultan Murad’ı da mason yapmışlardı. Gerçek yüzünü Sultan Murad’a göstermeyen masonluğun arkasında ise Yahudilik ve Avrupa emperyalizmi vardı.

İlk Meşrutiyet Meclisindeki Hıristiyan mebuslar, Türkiye’nin biran önce parçalanması için Ruslar ile savaşa şiddetle taraftar olmuşlardı. Ve gerçekten de neredeyse imparatorluk dağılacaktı. Sultan Hamid, bunu gördükten sonra, meşrutiyeti devam ettirseydi, elbette ki yanlış bir iş yapmış olurdu. Müslüman olmayan mebuslarla birlikte, dışardan körüklenen Arap ve Arnavut milliyetçiliklerine de set çekmek üzere Meclisi kapatması, Sultan Hamid’in en büyük başarısı ve hizmetidir. Bu meclis kapatılmasaydı ne olacaktı? 8 milyon Hırıstiyan ve 12 milyon Müslüman yabancıya karşı, kültür seviyesi hepsinden geri 10 milyon Türkle bu devlet nasıl tutulacaktı? Demokrasi bir çoğunluk rejimi olduğuna göre, Türklerden çok olan Araplar, meselâ, resmi dilin Arapça olmasını teklif etseler ve Arnavutları da yanlarına alsalar, sonuç ne olacaktı? Bütün Türk olmayanlar birleşerek Osmanlı İmparatorluğunun Avusturya-Macaristan gibi federatif bir devlet olmasını isteseler, bunun, nasıl önüne geçilecekti? Karışmak için fırsat gözleyen Avrupa devletlerini kışkırtmak üzere demokratik nümayişler yapılsa, bu ne ile önlenebilecekti?

İşte Sultan Hamid, Meclisi kapatarak bütün bu tehlikeleri önledi ve tahtından indirilmeseydi daha da önleyecekti.

Fakat onun hizmeti bu kadar da değildi. 1877-1878 savaşından yenilerek çıkan Osmanlı ordusunu, o zamanın en mükemmel silâhları ile, meselâ mavzer tüfekleriyle silâhlandırdı. Denizci devletlerin ve Rusların denizden yapmaları mümkün taarruzlara karşı, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını tahkim etti. Ve, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerle Fransızların 18 Mart 1915 saldırıları bu istihkâmlarla durduruldu.

Mükemmel kurmaylar yetiştirdi. 1914-1918 savaşı ile İstiklâl Savaşı’nı bunlar idare ettiler. Sultan Aziz’in, Ruslarla çarpışıp Kırım’ı kurtarmak için hazırladığı donanma, denizcilik tekniğinin değişmesi karşısında değerini kaybetmişti. 8-10 mil giden gemilerle artık iş görülemezdi. Bunları kadro dışı ederek iki zırhlı ile iki kruvazör aldı. Büyük Osmanlı borçlarının üçte ikisini ödedi. Pek çok okul açıldı. Pek çok yol ve köprü, ayrıca hastahane ve çeşme gibi hayrat yaptırdı. Görülmemiş bir haber alma şebekesi kurdu. Yabancı elçilerden bile casusları vardı. Avrupa’da kuş uçsa haberi oluyor, aleyhimizdeki kararları önceden öğrenerek tedbirini alıyordu. Hilâfeti, Osmanlı Hanedanından almak için Mısır’da kurulan gizli bir derneğin üyelerinden biri Sultan Hamid’in adamlarından biri idi. Balkanlıların mezhep ve milliyet ayrılıklarını körükleyerek birleşmelerine engel olduğu gibi; İngiliz, Alman ve Rusları da birbirine düşürerek aleyhimizde birleşmelerini engelledi.

Bunları yaparken de vezirlerinden, paşalarından kimseye güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu zaman göstermiş ve koca vezirler, hiç sıkılmadan, yabancı elçiliklere, konsolosluklara sığınmışlardı.

Çok namuslu ve dindar bir adam olduğu için, asla kan dökmemiştir. Mithat Paşa’yı öldürttüğü hakkındaki söylenti iftiradır. Gerçi o, Mithat Paşa’dan şüphe ediyor, onun Sultan Aziz’i öldürtmüş olduğuna inanıyordu. Fakat, dindar bir insan olarak, kan dökmekten, bütün hayatınca çekinmiş, Mithat Paşa ile arkadaşlarının idam kararlarını müebbet hapse çevirmişti. İsteseydi idam kararını imzalayamaz mı idi? Buna hangi kuvvet engel olabilirdi? Bunu yapmayarak sonra, Talif’te suikasta girişecek kadar az zekâlı mı idi?

Memleketi doğrudan tehdit eden Moskof emperyalizmi ile batıdan tehdit eden Avrupa emperyalizmi ve onun temsilcisi İngiltere’ye karşı devleti savunan Sultan Hamid, ayrıca azınlıklar ve gafil hürriyetçiler ile de uğraşmaya mecbur olmuş, güneyden gelen siyonizme de göğüs germiştir.

Sultan Hamid için Osmanlı İmparatorluğunu, soyumuzun düşmanı Moskoflarla hilâfetin düşmanı İngiltere’ye, devletimizin düşmanları siyonizme ve azınlıklara, rejimin düşmanı hürriyetçilere karşı savunmak meselesi ve vazifesi vardı. Bunun için de, kendisinin devlet başkanı kalması gerekti. Kendisi çekilirse, devletin tutunamayacağı hakkındaki düşüncenin doğruluğu, çok geçmeden gerçekleşmiştir.

Şimdi bu kadar büyük bir dâvânın karşısında, Peyami Safa’nın ileri sürdüğü İsmail Safa’nın sürgün edilmesi gibi hâdiselerin ne ehemmiyeti olabilir? İsmail Safa ne istiyordu? Oğlunun iddiasına göre hürriyet! Yani meşrutiyet, serbest seçim. Yani bir alay Arap, Arnavut, Ermeni, Rum, Bulgar, Yahudi ve Sırp’ın Türkiye’nin kaderi hakkında söz sahibi olması… Şimdi akıl, anlayış, vicdan ve millî şuur sahibi olarak düşünelim: Böyle bir sonuca razı olunabilir mi?

Sultan Hamid, sürgün ettiklerine aylık da bağladığına göre, Anadolu’nun en sağlam havalı yerlerinden biri bulunduğu, ahalisinin dinç ve gürbüz yapısı ile belli olan Sivas’ta İsmail Safa’nın ölmesi Sultan Hamid’in kabahatı mıdır? Verem olan İsmail Safa, İstanbul’da kalsaydı, ölmeyecek miydi?

Babasına karşı beslediği sevgi dolayısıyla, Peyami Safa’nın bazı özel düşünceleri olması tabiîdir. Fakat, her gün binlerce kişiye seslenen bir yazarın, Sultan Hamid gibi büyük bir padişahı, Osmanlı sultanlarının en cahili ve kanlısı diye göstermeye kalkması, doğru mudur?

“Bu dünyada herkes bir çok şeyin cahilidir. Yeter ki kendi işinin cahili olmasın”. Kendi işinin ehli olduğunu bin bir delille isbat etmiş bulunan Sultan Hamid ise asla cahil değildir. Onun bir yüksek okul hattâ lise diploması yoktur. Fakat özel öğretmenlerle hayattan ve içinde yetiştiği büyük ve muhteşem hanedandan çok cevherli şeyler öğrenmişti. Ressam, hattât ve musikişinas idi. Doğu ve batı dillerinden bazılarını biliyordu. Kurduğu çok değerli Yıldız Kütüphanesi, bugün, Üniversite Kütüphanesi’ni de yine o kurdu. Yani Sultan Hamid, Türk kültürüne kütüphane kurarak, pek çok okul açarak ve ilmî eserler yazdırarak hizmet etti.

Onun katil olduğu yalan, kızıl sultan olduğu iftiradır. Avrupalıların ve Ermenilerin yakıştırdığı kızıl sultanlığı benimsemek, onların emellerine hizmet etmek olmaz mı?

Sultan Hamid, kızıl değil, “Gök Sultan”dır. Herkeste bulunması mümkün ufak tefek kusurlarını şişirip erdemlerini inkâr etmekle ne Türk tarihi, ne de Türk milleti bir şey kazanır. İsmail Safa, İngiliz-Boer savaşında, İngilizlerin bu başarısını, onların elçiliklerine giderek tebrik ettiği için, Sultan Hamid tarafından haklı olarak, sürgün edilmiştir. Belki İsmail Safa, o zaman, İngilizlerin nasıl bir Türk ve Müslüman düşmanı olduğunu bilmiyordu. Fakat geniş haber alma imkânları ile her şeyi bilen Sultan Hamid, memleket aydınlarının düşman elçilikleriyle temasına müsaade edemezdi.

Şimdi insafla düşünülsün: Hiçbir sebep yokken, sırf yurtlarındaki elmas madenlerini zaptetmek için, bir avuç Boer’e büyük ordularla saldıran İngiltere’yi tebrik etmek hangi hürriyetçilik anlayışının sonucudur?

O günkü İngiltere’yi Boer’leri yendi diye tebrik etmekle, bugünkü Moskofları Finlere karşı başarılarından dolayı alkışlamak arasında ne fark vardır?

Merhum Gök Sultan Abdülhamid Han, bütün hayatında bir fikir, devleti ayakta tutmak ve hazırlamak için yaşadı. Siyasî dehası ile Avrupa’yı ve Moskof’u oyalıyor, bir yandan da demir yolu ve okul ile Türk milletini kuvvetlendirmeye çalışıyordu.

Sultan Hamid ile onun düşmanları olan hürriyetçileri ölçüştürmek için, yalnız şu noktaya bakmak yeter: Hürriyet kahramanları (!), hürriyeti yok edip yüzlerce masumu astıktan sonra, savaşa soktukları devlet yenilince, hırsızlar gibi kaçtılar. Gök Sultan, bir tek siyasî idam yapmadan, en korkunç siyasî güçlükleri atlatarak 33 yıllık saltanatında devleti ayakta tuttuktan sonra tahtından indirilirken, Moskof çarının Rusya’ya davetini; Selanik’ten Alman gemileriyle İstanbul’a gelirken de Alman İmparatorunun dâvetini reddederek vatanında sürgün ve mahpus gibi yaşamayı tercih etti.

Türkiye dört sınırında yangınlar olan bir ev, Sultan Hamid, o yangınların eve bulaşmaması için hızla koşarak ateşe su serpen, kum döken ve keçe kapatan bir savunucu idi. Bu koşuşmaları sırasında yoluna çıkan bir iki çocuğa çarpıp düşürdüyse, suç onun değildir. Çünkü, yurdun çevresindeki yangınlar göğe yükseliyor ve Gök Sultan, alevleri içeri sokmamak için didiniyordu.

Ve sokmadı da…

Ne diyelim? Durağı cennet olsun…

Nihal ATSIZ

Ocak Dergisi , 11. Sayı , 11 Mayıs 1956

Yeni Pentax’ın DSLR fotoğraf makinesi K-30 (Su Gecirmez)

Standart SLR özellilerine sahip,PENTAX’ın dijital SLR fotoğraf makinesi, kolay kullanımıyla ön plana çıkan orta-seviye bir model.Yüksek çözünürlük,düşük gren ve gerçekçi görüntü reprodüksiyonu Toza dayanıklı,Su geçirmez,kompakt ve hafif bir tasarıma sahip olan K-30 ile dış mekânlarda sorunsuzca fotoğraf çekebilirsiniz.

Yeni başlayanlar için tasarlanan slr fotoğraf makinesinin titreşim azaltma özelliği ile kolaylıkla 16 megapiksellik yüksek kalitede görüntüler çekmek mümkün.Pentax K-30’un,hava şartları ve toza dayanıklılık,soğuğa dayanıklı gövde ve neredeyse %100 görüntü alanı ile cam prizma vizörü gibi sadece üst seviye modellerde olan birçok gelişmiş özelliği bulunuyor.

Saniyede altı kare ile yüksek hızlı çekim,1/6000 saniyelik yüksek deklanşör hızı ve full HD film fonksiyonu gibi kullanışlı özellikler de sunuyorsportif ve fonksiyonel tasarımı ile sahada güvenilir ve kusursuz bir performans sağlıyor.K-30’a sahip olurken,Kristal Beyazı,özel bir spor arabanın rengini andıran parlak Kristal Mavisi ve klasik SLR görünümü sunan,Kristal Siyah olmak üzere üç farklı gövde renginden birini seçebilirsiniz.

Yeni Sony A-mount DT55-300mm F4.5-5.6 SAM Telefoto Zoom Lens

Sony A-mount kameralar için sessiz,hızlı yeni süper zum DT55-300mm F4.5-5.6 SAM telefoto zoom lens tanıttı.Vahşi yaşam ve doğa sporları için kamaştırıcı portreler işte her konuda Sony'nin yeni SAL55300 telefoto zoom lens ile örtülü.Çok yönlü 5.5x büyütme aralığı 55 mm-300 mm odak uzaklık kapsar..Maksimum zoom,bu 450mm süper telefoto(35mm eşdeğeri olarak)temsil eder.Sessiz Smooth Autofocus Motor(SAM) Saydam Ayna Teknolojisi ile kamera yetenekleri izleme,yüksek hızda AF için ideal bir ortak haline getirmektedir.

SAL55300 gelişmiş optik tasarımı günümüz yüksek çözünürlüklü görüntü sensörlerinin yüksek piksel sayısı en iyi alır.Prim Sony G Lens modellerde Featured,ED(ekstra düşük dağılımlı)cam element,uzun odak uzunluklarında orta seviyede geliştirilmiş görüntü kalitesi için renk sapmaları azaltır.
Etkileyici bir MTF (Modulation Transfer Function)performansı ince ayrıntıların kusursuz çözünürlüğü garanti ediyor.
Sony A-mount kameralar için yeni SAL55300A-mount değiştirilebilir lens Eylül ayı ortalarında 2012 yılından itibaren mevcuttur.Basın Bültenleri

PES 2013 DEMO İnceleme

Oyunu sonunda oynama fırsatı buldum.Açıkçası daha önceden oynamadığıma pişman da olmadım değil.

Pes 2012 ile değişim rüzgarları 2013'te devam etmiş.Oyunun oynanma yöntemi özellikleri neredeyse birbirine yakın.Görseller çok geliştirilmiş ve profesyonellik kokuyor.Görseller oyunu oynama isteğinizi arttırdığı gibi,yüksek kalitede grafikler kullanılması oyunun canlılığa yakınlığını arttırıyor.

Oyun içindeki özelliklere gelirsek.En çok beğendiğim özellik bir oyuncu ile yardırma özelliğinin pek mümkün olmaması.En sevmediğim şeydir.Al yıldız oyuncuyu koş at golünü.Bunun önüne birazcık geçilmiş gibi geldi bana.Takım oyunu ön planda.Hazır takım oyunu demişken ara paslara da değinmeliyim.Ara paslar 2012'de kötü durumdaydı.Bir çok ara pasınız savunmaya takılıyordu.Ancak 2013'te ara paslar istenilen yere daha rahat gidiyor gibi gözükmekte.

Bir diğer beğendiğim özellik ise oyuncuların bir çok hareketi yapabilme imkanı.Örneğin orta açtığınızda oyuncu ayağı ile kayarak vurabiliyor.Pozisyon kaçtığında pas isteyen oyuncu ayağını savurup sitem edebiliyor.Önünüzde bir oyuncu varken koşarsanız,oyuncuya takılıyorsunuz.Yani etrafından geçip engeli aşamıyorsunuz.

Sonuç olarak her geçen gün gelişen KONAMI gerçekten yine iyi bir iş çıkaracak gibi gözüküyor.Sanırım 2015-2020'de gerçeğe çok çok yakın bir oyun oynayacağız.

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bozulan Türkçe



Türkiye’de milli ülkünün hükümetler eliyle yok edilmesinden ve milli eğitimin başına uzun yıllar kozmopolit unsurların gelmesinden sonra kültürün bütün alanlarında olduğu gibi “dil” de de bir yozlaşmanın ve soysuzlaşmanın başladığı bilinen, görülen bir gerçektir.

Türkçeyi Türkleştirmekle, Türkçeleştiriyoruz diye bozmanın birbirine karıştırıldığı zamanımızda, ortada görülen manzara aklın, mantığın ve bilginin safdışı edilmesidir.

Halk Partisi hükümetleri zamanında okullardan Türkçe dilbilgisi (gramer)nin yıllarca kaldırılması neticesinde doğru Türkçe yazamayan birkaç nesil türediği gibi, Türkçeyi Türkçeleştirmek bahanesiyle yapılan bozmaların sonucu da ortaya dil diye gülünç bir ucube çıkarması olmuştur.

Türkçeyi yanlış kullanma hastalığı, bir zamanlar, Mareşel Fevzi Çakmak’ın Genel Kurmay Başkanlığı sırasında askerlik terimlerini makul ve mantıklı bir anlayışla, bilgi ile Türkçeleştiren orduya da bulaşmıştır.

Bunun en belirli örneği rütbe adlarında görülmektedir.Eskiden “piyade yüzbaşısı”, ”piyade binbaşısı,”topçu albayı” denirken ve şüphesiz doğrusu da bu iken şimdi “piyade yüzbaşı”, piyade binbaşı “, topçu albay “ denilmektedir. ”Piyade” ve “topçu” kelimeleri hem isim hem de sıfat olduğu için, diyelimki bu rütbe isimlerinde sıfat olarak ele alınmış ve “piyade yüzbaşı” diyerek sıfatı tamlaması (= sıfat terkibi) vücuda getirilmiştir. Fakat “istihkam”, “muharebe”, “tank”, “güverte”, “makine”, “hava” gibi sıfat tarafı olmayıp yalnız isim olan kelimelerle rütbeler bir araya gelince ortaya “makine albay”, “hava general” gibi Türkçenin kurallarına ve selikasına asla uymayan, yanlış ve acayip terkipler ortaya çıkmaktadır.

Bu yanlışın tevil tarafı, gerekçesi yoktur. Kısaltmak için yapıldığı da söylenemez. Kutlu bir varlık olan dil, kısaltmak, zamandan kazanmak için bozulamaz.

Bugünkü Türkçede iki isim yan yana gelip toplu bir mana belirttiği zaman ya ikisi ya da en aşağı biri takı alır: Türk cumhuriyeti, Türk bayrağı, evin kapısı, ulusun gözbebeği gibi. Bunların Türk cumhuriyet, Türk bayrak, ev kapı, ulusun gözbebek haline getirilmesi nasıl bir facia ise tank albay, güverte binbaşı da aynı şeydir.

İki isim yan yana geldiği halde ikisi de takı almazsa birinci isim, sıfat sıfat olarak kullanılmış demektir. “Demir kapı”, ”gümüş kutu” terkipleri kullanılış bakımından “büyük yapı” veya “ küçük kutu” terkiplerinden farklı değildir.

Coğrafya isimlerinde ikisi de takı almayan isimler “ isim terkibi” olmak halini kaybedip kaynaşmışlar, tek kelime haline gelmişler, “birleşik isim” olmuşlardır: Kadıköy, Göztepe, Tınaztepe, Adatepe gibi…

Türkçeyi yabancı ve gereksiz kelimelerde temizlerken güdülecek prensip önce Türkiye Türkçesinden, sonra öteki Türkçelerden kelime almak olmadığı taktirde Türkçenin kurallarına, kanunlarına, dil zevkine uymak şartıyla kelime türetmekti.

Acemler böyle yapıyorlar. Son zamanlarda imparotiçe veya kraliçe karşılığı olarak “Ferah Diba” için kullandıkları “şehbanu” kelimesi bunlardan biridir.Farsçanın zevkine uygundur. İlk işitende anlar.Bizde ise böyle dil zevki gibi noktalara aldıran yok. “İnkılap” yerine uydurulan “devrim” ile “hayat” yerine uydurulan “yaşantı” hiç şüphesiz Türkçeyi hiç bilmeyen cehele-i fecerenin kariha-i sabihasından çıkmıştır. Türkistan Türkçesinde “inkılap” karşılığı zaten mevcut olan “özgeriş” kelimesi alınsaydı, “başka” demek olan “özge” den çıktığı, “başkalaştırmak” manasına gelen “özgermek”ten yapılmış olduğu için hem doğru türetilmiş olacak, hem de hiç olmazsa eski edebiyatı bilenler tarafından hiç yadırganmadan kabul edilecekti?

Bunun gibi “hayat” kelimesinin Türkçesi olarak zaten eski metinlerde bulunan “dirlik” kabul olunsaydı “yaşantı” ya hiç lüzum kalmayacak, “hayat”ı atmak isteyenlerin elinede mantikı bir koz vermiş olacaktı.

Böyle yapılmadı. Şimdi herkes dili istediği gibi kullanıyor. Bu, istediği gibi kullanma yalnız şahışlara münhasır kalmayıp resmi dairelere de giriyor. İş yalnız kelime uydurmakla kalsa iyi. Türkçenin yapısı, dilbilgisi de bozuluyor ve Milli Eğitim Bakanlığı, Yemliha’yı kıskandıracak tatlı bir uyku ile uyumasına devam ediyor.

Eski Kültür Müsteşarı Adnan Ötüken’in “Türk Dili İçin Mücadele” başlığı altında yayınladığı iki broşür, bu facianın durdurulması için atılmış ilk adım sayılabilir. Adnan Ötüken bu memlekete bir Milli kütüphane kazandırmış olan şahsiyettir. Bu bakımdan hizmeti büyüktür. Türklüğe hizmetinin en büyük delili ise kültür müsteşarlığı sırasında solcuların ona “kültür düşmanı kültür müsteşarı”lakabını takmalarıdır. Hiç şüphesi uydurma ve iğrenç “tilcik”lerle, “tüm”lerle”, “ya da”larla konuşan kültür maskaraları Adnan Ötüken’in kültürünü ve milli kütüre hizmetini anlayamazlar, anlasalar da satılmış oldukları merkezlerin direktifi dolayısıyla kabul edemezlerdi.

Türkçenin bugünkü acıklı durumu karşısında çok şey yazılabilirse de burada, yayılmak istidadı gösteren bir tanesini işaret ederek geçeceğim ve söylenecek başka şeyleri ileriye bırakacağım.

Türkçenin bir kaidesi şudur:

Şahıs zamirleri “ile”, “gibi”, “için”, “kadar”, kelimeleriyle birleştikleri zaman genetif haline geçerler. Yani “benle” yerine “benimle” dendiği gibi “ben gibi” yerine “benim gibi” demek icab eder.

Yeni nesillerin benimle,seninle,onunla yerine benle, senle, onla diye konuşması Hristiyan azınlıkların Türkçesine benzemekte ve insanı Türkçeden iğrendirmektedir. Gençlere bir ders olmak üzere burada bir kaidenin listesini veriyorum.


YANLIŞ
DOĞRU
BENLE
BENİMLE
SENLE
SENİNLE
ONLA
ONUNLA
BİZLE
BİZİMLE
SİZLE
SİZİNLE
BEN GİBİ
BENİM GİBİ
SEN GİBİ
SENİN GİBİ
O GİBİ
ONUN GİBİ
BİZ GİBİ
BİZİM GİBİ
SİZ GİBİ
SİZİN GİBİ
BEN KADAR
BENİM KADAR
SEN KADAR
SENİN KADAR
O KADAR
ONUN KADAR
BİZ KADAR
BİZİM KADAR
SİZ KADAR
SİZİN KADAR
BEN İÇİN
BENİM İÇİN
SEN İÇİN
SENİN İÇİN
O İÇİN
ONUN İÇİN
BİZ İÇİN
BİZİM İÇİN
SİZ İÇİN
SİZİN İÇİN

Zamirin sonuna çoğul takısı gelince bu kaide yürümüyor: Onlarla, onla gibi, onlar kadar, onlar için. İşaret sıfatlarında da bu kaide yürürlükte değildir: O kadar, bu kadar, şu kadar, o gibi, bu gibi, şu gibi…

Türkçe yazan gençlerin bu kaideye dikkat etmelerini, konuşurken de böyle konuşmalarını kendilerinden rica ederim.

Nihal ATSIZ, Ötüken, 30 Ekim 1968, Sayı: 11

Kurtarılmamış Türkler



Türkiye dışında 60 milyon Türk, kurtarılmamış olarak yaşıyor. Osmanlı Türkleri’nin bölümleri olarak
yanı başımızda duran Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Batı Trakya, Rodos, Suriye ve Kerkük Türkleri’nin dışında asıl büyük Türk kesimi İran, Afgan, Sovyetler ve Çin hâkimiyetinde tutsaktırlar. Bu dört devlet kendi tabiiyetlerinde bulunan Türkler’e hiçbir hak tanımamakta, elde edilmiş bazı haklar uzun fedakârlıklarla, büyük mücadeleyle sağlanmış bulunmaktadır.
İran’daki 13 milyon Türk, bu zayıf ve iptidaî imparatorluğun en büyük unsuru olduğu halde İran’da
Türkçe öğretim yapan okul yoktur. Açılması yasaktır. Birçok devlet dairelerinin duvarlarına yalnız
Farsça konuşulacağına dair levhalar asılmıştır. İran’ın 60.000 Ermeni’si için radyoda Ermenice yayın yapılırken zengin kültürlü 13 milyon Türk için böyle bir şey düşünülmemektedir. Çünkü Farslar’ın iddiasına göre İran’da Türkçe konuşanlar aslında Fars olup Moğollar İran’ı zapdettiği zaman bunları zorla Türkçe konuşmaya mecbur etmiştir.
Bunun ne kadar gülünç bir iddia olduğu ortadadır. Aslında, Yedinci Asırdaki Arap istilâsından sonra İran tamamen yok olmuş, Araplar, İran medeniyetini kökünden kazımış, hatta Arap kanı İran kanıyla karışarak eski sarışın İran tipi ortadan kalkıp onun yerine bugünkü esmer, kara saçlı, Arapsı Acem tipi çıkmıştır.

9 – 10. yüzyıllarda Arap Abbasi halifelerine bağlı olarak İran’ın bazı bölümlerinde kurulan yerli
hanedanlar ve bunların sonuncusu ve en büyüğü olan Büveyhliler, 11. yüzyıldaki Selçuklu fütuhatıyla kaldırılmış, böylelikle İran’da dokuz asır süren Türk hâkimiyeti başlamıştır. “Moğollar’ın zorla Türkçe konuşturdukları halk”, daha Moğollar tarih sahnesinde yokken kuzeyden Hazar ve Sibir, doğudan Oğuz adıyla gelen bu Türkler’dir. Başlarındaki Çengiz Hanedanı Gök Türk soyundan olan ve Moğol’dan çok, büyük çoğunlukla Türkler’den oluşmuş bulunan Gök Moğol devleti ise 13. asırda Azerbaycan ve Anadolu’ya bir buçuk milyon Turanlı ile gelerek bu ülkelerin kesin sonuçlu olarak Türkleşmesini sağlamıştır.
İşte şimdi, bir oldu bitti ile tekrar Fars hakimiyetine geçen İran’daki 13 milyon soydaşımız İran’ın en zeki, cevvâl, çalışkan ve savaşçı unsuru olduğu halde insan haklarından mahrumdur. Onları düşünmek ve onlar için bir şeyler yapmak hakkımız ve görevimizdir.  
İran’dan çok geri, üstelik çok da yoksul olan Afganistan’ın kuzeyinde de 3 milyon Özbek ve Türkmen vardır. Afganistan’ın bu kuzey bölgesi “Afgan Türkistan”ıdır. Komünist kıyıcılığından kaçarak Afganistan’a geçen Özbek, Türkmen, pek az da Kırgız Türkü ile bugün 3 milyona varan bu Türkler, ancak %5’i okur‐yazar olan iptidai Afganlılar’ın hakimiyeti altındadır. 25–30 yıl önce, hayvan sürüleriyle birlikte Türkiye’ye göçmek isteyen on binlerce Türkmen’e Afgan hükümeti izin
vermemiştir. Bu Türklerin de Türkçe öğretim yapan okulları, radyodan Türkçe seslenen spikerleri yoktur. Afganistan denen ülke tarihteki Türk Kuşanlar’ın, Ak Hunlar’ın, Gazneliler’in, Temirliler’in ülkesidir. Afgan şehirleri bu eski Türkler’in medeniyet eserleriyle doludur. Bunları düşünmek ve onlar için bir şeyler yapmak da hakkımız ve görevimizdir.www.atsizcilar.com  
Sovyetler Birliği ise 40 milyon Türk’le en kalabalık Türk nüfusunu barındıran devlettir. Soyumuzun anayurdu oradadır. En eski tarihî anıt ve hatıralarımız oradadır. Moskofların Türk gücünü kırmak için ayrı alfabelerle ayrı millet haline getirmeye çalıştığı Kazak, Özbek, Tatar, Başkurt, Kırgız, Türkmen, Çuvaş, Karakalpak, Azerî, Oyrat, Hakaslar ve daha küçük idarî bölgelerde yaşayan Yakut Balkar, Karaçay, Nogay, Kumuk, Altaylı gibi Türkler hep oradadır. Hepsine ayrı tarihler uydurulan bu Türkler, büyük maziden ve büyük devletten gelmenin verdiği kuvvetle Moskof baskısına başarıyla karşı koymaktadır. Artık onların bilginleri ve her türlü uzmanları var. Direniyorlar.Ruslar eski saldırganlıklarını kaybetmişlerdir. Yalnız Batı’dan değil, ülküdaşları olan Çin’den de korkuyorlar. Komünizm iflâsa doğru gitmekte, Rus nüfusu yerinde sayarken Türkler çoğalmaktadır.
Karanlıklar arasından ümit şimşekleri çakmaktadır. Bu Türkler’i düşünmek de hakkımız ve
görevimizdir.

Dünyanın en kalabalık olan, belki 850 milyonluk, belki bir milyarlık Çin’deki Türkler ise daha mühim bir tehlike ile karşı karşıyadır: Bu geniş topraklara Türkler’in birkaç katı Çinli yerleştirilmesi…  Fakat tabiat kuvvetleri Türkler’i korumakta, Çin Türkistan’ında Çinliler yaşayamamaktadır. Yaşayıp üreseler bile, orada bir tek Türk kalmasa bile günün birinde o Kunlar ve Uygurlar diyarı onlardan yine alınıp Türkleştirilecektir. İçinde Türk nüfusu kalmadı diye tarihî mirasları bırakacak değiliz. Bugün Kırım’da da Türk yok ama Kırım bizimdir. Günün birinde mutlaka kurtarılacaktır.  
O Türkler’i unutmayız. Unutamayız. Bir aile, nasıl gurbette veya uzakta olmakla bir ferdini unutmazsa, bir millet de başka hakimiyetler altında yaşayan kardeşlerini öylece unutamaz. Bu sebeple nerede olurlarsa olsunlar bütün Türkler’i düşünmek, onların acı ve sevinçlerine ortak olmak, iyiliklerini istemek ve günün birinde bütün Türkler’in birleşeceklerini düşünerek bu uğurda çalışmak her Türk’ün vazifesidir.
Türk milleti büyük bir millettir. Tarihteki fonksiyonu çok büyük olmuştur. Türk devleti birkaç defa
dünyanın ve tarihin en büyük devleti haline gelmiştir. Böyle bir milleti dünya birleşse bile ortadan
kaldıramaz. 20. yüzyıl Türkler’in bütün tarihlerinde görülmedik şekilde çoğaldıkları bir asırdır. Bu asır Batı medeniyetinin ve komünizmin yıprandığı, çözüldüğü bir çağdır. Türk milletinin şahlanması için yeniden büyük önderlere ihtiyaç vardır. 20. yüzyılın son çeyreğinde (1967–2000) elbette böyle bir kılavuz önder çıkacaktır. Parti liderlerinden böyle bir önder çıkamaz. Partiler, tabiatları icabı, birbirlerini yemekle meşguldür. Önder, partilerden değil, doğrudan doğruya milletin içinden çıkarak yeni bir Bozkurt olacaktır. Tanrıkut Mete’nin, Çiçi Yabgu’nun, İstemi Kağan’ın, Kür Şad’ın, İlteriş Kutluğ  Kağan’ın, Kül Tegin’in, Bayançur Kağan’ın, Çağrı Bey’in, Oruç Reis’in ruhlarından işaret almış bir önder yüksek ahlâk ve büyük erdemle bu kutlu işi başaracaktır. Tutsak Türk Elleri ve onun Osman Batur gibi binlerce şehidi dururken, Zenci Lumumba’ya, Hoşi‐ minh’e, Mao’ya destan düzenlere lânet olsun. Milletin büyük yarını ve övüncüyle uğraşmak dururken işçi gündeliklerini hayatın en mühim meselesi haline getirmek isteyen solaklara lânet olsun. Türk ırkının yüceliği ortada iken “Ben hilâli bir Çingene ile yükseltirim” diyen yobaz köpeği susturmayan haysiyetsiz profesöre lânet olsun!
Türk’ün yıldırımı inecektir. Tanrı’nın gazabı bunların üstüne inmezse daha müthiş olan Türk’ün yıldırımı inecektir.

ÖTÜKEN Dergisi, 1975, sayı.7
Hüseyin Nihal Atsız 
Makaleler-1 Bölüm-1:Türkler

Özgün İçerik Nedir? Neden Önemlidir?



Dijital pazarlama ve arama motoru optimizasyonlarıyla ilgili makalelerde dikkatinizi çekmiştir: Herkes bir özgün içerik oluşturma olayından bahseder oldu.

Önce özgün içerik denen şeyin ne demek olduğuna bir açıklık getirelim.

Özgün İçerik Nedir?

- Özgün içerik kendi yazdığınız, kopyalamadığınız içeriktir.

- Başkalarının videolarını, infografiklerini paylaşmak özgün içerik özelliğini ihlal etmez, kendi notunuzu ve yorumunuzu altına düştüğünüz her içerik özgün içeriktir.

- Özgünlük ve güncellik birbirini tamamlayan iki kavramdır.


Özgün İçerik Neden Önemlidir?

Peki neden bu özgün içerik denen şey biz blogculara ve websitesi sahiplerine lazım diye bir soru kafanıza takılıyorsa şöyle açıklıyım: Google’ın son algoritmalarına göre en çok değer verilen şey özgün içerik de ondan…

Eskiden, Google, bir sayfanın internette ne kadar sayfada linkinin gösterildiğine bakardı. Sonra sosyal medya paylaşımlarını da az çok katmaya başladı, Google+’ya da müthiş bir avantaj yükledi ve “Blogçular biz en çok sizin insanlara yeni birşeyler vermeye ne kadar önem verdiğinize bakıyoruz” dedi ve noktasını koydu.

Bundan sonra ne yapmak istediğiniz tamamen size bağlı, biz zaten kopyala yapıştır modelini kullananlara artık Google’da yer bile vermeyeceğiz dediler. Aslında bence Google’ın yaptığı saygı duyulacak bir sonuç doğurdu.

Herkesi yaratıcılığa ve sosyal paylaşımcılığa yönelten Google, ziyaretçi trafiğini artırmak isteyen tüm websitesi sahiplerininin ve bloggerların ”özgün içerik nedir ve neden önemlidir?” sorularını sormalarına neden oldu böylece…

http://1sosyalmedya.com/ozgun-icerik-nedir-neden-onemlidir.html

Telif Hakkı ve Blog Yazarları


Son zamanlarda sosyal medya sayesinde blog yazmanın yaygınlaştığını gözlemlemek mümkündür. Çevremizde hemen hemen herkesin en az bir tane blogu vardır.

Blog yazarlığı ülkemizde çok kullanılıyor; ancak bilinmeyen noktaları da oldukça fazladır. Bunlardan bir tanesi de blogların  da içerik sıkıntısı çeken kişilerin izinsiz olarak başka sitelerden yazıları kopyalayıp ya da derleme bir yazı yaparak yayınlamalarıdır.

Aslında bakıldığında bir zararı yok diye düşünebilirsiniz.

Ancak kanunda bununla ilgili ciddi bir düzenleme var. Sanat eserlerinin ve tanınmış web siteleri yazılarının telif hakkı olduğu gibi blog yazarlarının da yazılarının korunması meydana getirilen bir telif hakkı var.

Tüm bloglar sitenin bilinirliğine bakılmaksızın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından cezai ve hukuki düzenlemelerle korunmaktadır.

Yazınızın bir sitede, dergide, gazetede ve blogda sizden izinsiz yayınlaması halinde bununla ilgili maddi manevi hakkınızı korumak için hukuki olarak Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine başvurup dava açabilirsiniz.

İnsanların bu konuda dikkatini çekebilmek için birçok danışmanlık firması bu konuda profesyonel olarak hukuki anlamda da destek veriyor. Ancak bunu başarabilmek için, biz tüketiciler de bu kavramın bilincinde olup bu şekilde hareket etmeliyiz. Siz de bu konuda bilinçlenip çevrenizdeki kişileri aydınlatıp, toplum olarak gelişmemize ve bu haksız tecavüzün sonlanmasına yardımcı olabilirsiniz.

Kaynak:http://1sosyalmedya.com/telif-hakki-ve-blog-yazarlari.html

Popüler Bloglardan Biri Olmak İçin


En Popüler Bloglardan Biri Olmak İçin İpuçları:


1. Kendinizi bir blog yazarı  olarak değil de, bir yayınevi yöneticisi  olarak görün.

2. Ziyaretçilerinizin fikirlerini almak için , hangi konuları ilgili olduklarını anlamak için anketler düzenleyin...

3. Popüler konular hakkında makaleler yazın..

4. Mümkün ise bloğunuzun içeriğine yardımcı olacak başka blog yazarları ile bir ekip kurarak takım halinde çalışın.Mümkün değilse bloğunuza misafir yazarlar davet edin..

5. Sosyal medya butonlarını her makalenizde kullanın. Paylaşımcılığa izin verin.

6. “Telif hakları saklıdır” yazmayın footerınıza… Kaynak göstererek herkesin kendi bloglarında makalelerinizi paylaşmasına izin verin. Paylaşımcı olduğunuzu gösterin.

7. Makalelerinizin altında yapılan yorumlara cevap verin. Soruları yanıtlayın. Kibarca size iyi dileklerini sunanları es geçmeyin. Kendinizi büyük değil, okuyucunuza yakın görün.

8. Sizi seven okuyucularınızın sizi unutmaması için e-bülten aboneliği sunun ve sakın bu e-mailları yanlış amaçlarla kullanmayın.

9. Kullanışlı ve minimal bir tasarım sunun. Blogunuzu ziyaret edenlerin rahat ve keyifli hissedeceği bir ambians yaratın.

10. Rakiplerinize benzemeye çalışmaktansa, onların doğru yaptığı şeylerin daha da iyisini yapın, eksik yaptıkları kısımları fark edin ve mavi okyanuslarda ilerleyin.

11. Rekabet içine girmeyin. Alanınızdaki en popüler blog olmak için rakiplerle değil, yaratıcılıkla meşgul olun…


Blogunuza Google Talk Konuş Benimle Rozeti Ekleyin

Ziyaretçilerinizle iletişiminizi arttırmak ve size daha çabuk ulaşmalarını sağlamak için kullanılacak yöntemlerden birisi blogunuza Google Talk Konuş Benimle Rozeti eklemektir. Eğer siz de benim gibi Gmail sahibiyseniz ve Google Talk kullanıyorsanız, muhtemelen hoşunuza gidecektir.
Google Talk Konuş Benimle Rozeti'nin Kurulumu;

  • Öncelikle Google hesabınıza giriş yapın. Google hesabınız yoksa bir tane edinin.
  • Şu adrese tıklayın. http://www.google.com/talk/service/badge/New
  • Açılan sayfada Düzenle'ye tıklayın ve Durum iletinizi gösterin yazısının yanındaki kutucuğu işaretleyin.
  • Rozeti güncelle butonuna tıklayın ve altta verilen kodu kopyalayın.
  • Blogger ayarlarının olduğu sayfada Yerleşim'e tıklayın.
  • Gadget Ekle'ye tıklayarak HTML/Javascript ekleyin.
  • Kopyaladığınız kodu, yeni oluşturduğunuz HTML/Javascript içine ekleyin.
Hepsi bu kadar. Bu sayede ziyaretçileriniz, sohbet için müsait olup olmadığınızı görecek ve kısa sürede sizinle iletişime geçebilecek. 

Google Talk Konuş Benimle Rozeti'nin çalışan bir örneği bu sitede mevcut. Sağ tarafta Twitter Takip Et butonlarının altında görebilirsiniz.

Turkcell MaxiPRO 5 Ne Kadar ?

Turkcell'in Huawei ile beraber geliştirdiği yeni akıllı telefonu MaxiPRO 5'in peşin fiyatı ve kampanyaları belli oldu.

Telefon Özellikleri :

Android 4.0 ile çalışan Turkcell Maxi PRO5,ayrıca Turkcell ekibinin hazırladığı özel uygulamalar içeriyor.
512 MB RAM ve 4 GB'lık ROM'un bulunduğu MaxiPRO532 GB'a kadar harici depolama desteğine sahip. 1900 mAh batarya,megapiksel çözünürlüğünde LED flaş ile destekli kameraya sahip.Kamera, 720p video kaydı yapabiliyor. Ayrıca cihazda görüntülü görüşme için 0.3 megapiksellik ön kamera bulunuyor.

TELEFON FİYATI :

Kurumsal hat sahibi Turkcell’li çalışanlar, Turkcell MaxiPRO5’e 24 ayboyunca tarifeye ek ayda 19,90 ile 29 TL arasında fiyatlarla sahip olabilecek.

Bireysel faturalı hat sahipleri de kampanyalı tarifelerden birine abone oldukları takdirde 24 ay boyunca tarifeye ek ayda 25 ile 40 TL arasında fiyatlarla Turkcell MaxiPRO5’ya terfi edebilecek. 
Dileyenler, Turkcell MaxiPRO5’e 849TL peşin fiyatıyla da sahip olabilecek. 
Ayrıca faturalı Turkcell’liler, MaxiPRO5’i “interneti içinde” seçeneğiyle de alabiliyor. Cihazın 24 ay boyunca 250 MB internetle beraber fiyatı, ayda 51 TL.

FIFA 13'ten Yeni Özellik

EA Sports'un bu sene geliştirdiği ses tanıma özelliği Kinect'i incelemek ister misiniz ?

Bu yeni özellik ile sesinizle oyunu kontrol edebileceksiniz.Oyuncu değiştirebilecek,format değişikliğine gidebilecek ve şut çekebileceksiniz.

Bu yeni özellik Kinect ile oyunu daha da yaşatmayı ve anlık değişimleri mümkün kılan EA Sports bir de video yayınladı.Video sanırım daha güzel anlatacaktır her şeyi.

29 Temmuz 2012 Pazar

Cehenneme açılan Kapı!





 İlk bakışta, bir bilim-kurgu filminden dramatik bir sahne gibi gözükebilir...


Ama Karakum Çölü kalbinde bulunan bu dev yangın deliği uzaydan dünyaya yapılan bir saldırı sonrasında da oluşmuş  değil!
Türkmenistan'da Derweze şehrinin yakınlarında bulunan  ve orada yaşayan halkın tabiriyle  'Cehennem'in Kapısına'   hoş geldiniz...










   Sovyet jeologlar 1971 yılında bölgede sondaj ve doğal gaz dolu bir mağaraya denk geldiler.

Ama sondaj kulesi altındaki zemin 70 metre çapında bir delik bırakarak çöktü. 
Deliğin zehirli gazların açığa çıkmasına neden olacağından korkan ekip deliği yakmak için karar verdi. 


  Bu ateşin sönmesini ve günlük yakıtın bütün kullanımı umuluyordu, ancak gaz bugün hala yanıyor. Alevler Derweze'de, yaklaşık 350 nüfuslu bir köy çevresinde kilometrelerce öteden görülebilen altın bir parıltı oluşturuyor.
Nisan 2010'da ülkenin cumhurbaşkanı, Gurbanguly Berdimuhamedow, deliğin bulunduğu bölgeyi ziyaret ederek, deliğin kapatılması gerektiğini emretmiş. Ancak bu durum bugün halen devam ediyor. Karakum Çölü Türkmenistan'da 350,000 km2'lik bir alanı kaplar.  Çölde önemli miktarda doğal petrol ve doğal gaz rezervi bulunmaktadır.


                 





Çeviri: Nilüfer ALKAN



Sponsor

Ad

E-posta *

Mesaj *

Text Widget

Labels

Channels

Category 3

Güncel Teknoloji Blogu..

Labels

Sponsors

Post of the week

Find us on facebook

Son Yorumlar

https://www.facebook.com/seyitshnn

Partners

++Teknoloji Kalemim

Pages

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Channels

Labels

Channels

Channels

Popular Posts

Blog Arşivi

Followers

Blog Archive

Postagens populares

Sidebar One

Stats

Category 2

Category 3

Popular Posts

Join the Club