Web: http://www.teknoarsiv.net/

YAKINDA SİZİNLE

Blogger,Blogger Eklenti, Blogger Tema!


Gün

Saat

Dakika

Saniye

E-Bülten Aboneliği

E-Bültenimize Abone Olun Son Yazılar Mail Olarak size gelsin Yazılarımızı Kaçırmayın:

Copyright © Teknoloji Kalemim | Teknoloji Portalı | Türkçeleştirme http://teknolojikalemim.blogspot.com/

31 Ekim 2011 Pazartesi

"Egypt" kelimesinin kökeni





  Egypt, yani bizim bildiğimiz "Mısır", Afrika'nın kuzeyindeki bir ülke olarak bilinir. Kelime kökeni, tarihi yalan yanlış bize aktaran Antik Yunanlıların Yunancasından gelmektedir: "Aegyptos". Ama biz bu kelimenin gerçekte ne tür bir gizem taşıdığından habersizizdir. Tıpkı Antik Yunanlılar gibi!

Aegyptos, Yunanca köken olan, Hi-Gi-Ptos'tan gelmektdir. Antik Yunanlılar bu harfleri, Het-Ka-Ptah olarak kullanmaktaydılar. Antik Mısır'da "Het"in anlamı "yer"dir. "Ka" ve "Ptah" ise Antik Yunanlıların, Antik Mısır'dan aldığı kelimelerdir. Antik Mısır ile haşır neşir olanlar Ptah'ın kim olduğunu bilirler, bilmeyenler için şu kadarını söyleyelim; her şeyi yaratmak Antik Mısır Tanrılarından Ptah'a bahşedilmiştir. "Ka" ise, Antik Mısır ile ilgilenen bilim adamları için tartışmalı bir terimdir. Tartışmaya girmeden bizim savunduğumuz anlamı paylaşmak istiyoruz: "Özün fiziksel izdüşümü".



  Bu anlamlar birleştiğinde ortaya şu ilginç terim çıkıyor: "Ptah'ın özünün izdüşümünün yeri". Bu terim yine Yununlıların Mısır'da Memphis olarak adlandırdıkları başkentteki bugünkü modern köylerinden olan Mit Rahaina'nın içindeki yıkıntıların duvarlarında hala okunmaktadır. Ancak farkı, Memphis şehrindeki yazılar için bu terim, "Het-Ka-Ptah", bütün bir Antik Mısır'ın değil sadece başkentine ait bir isimdir. Onlar için koca coğrafyanın yani ülkelerinin ve medeniyetlerinin adı KMT olarak ifade edilirdi. Bir çok farklı okunuşu vardır: Kemet, Kemit, Khemet, Kem ve ilginizi çekeceğinizi düşündüğümü en sona bıraktım: Al Khem (Alchemy - Simya), yani Antik Mısır'ı inceleyen Mısır'ın bugünkü yerlilerinin kullandığı gerçek terim: Khemit. Esas anlamıyla: "The Black Land" "Kara Diyar". Bir tarım uygarlığını geliştirebilecek zenginliğe sahip Nil'in alüvyonlu toprağının rengi!


Khemit, ülkenin; günümüze evrilmiş Egypt ise, başkentinin adıydı.


İngilizce kaynaktan çeviri: "Ucurum Production"  
                          
                         (Ucurum Prodüksiyon)




Kaynak, Stephen Mehler - The Land of Osiris

30 Ekim 2011 Pazar

Kim bu “Gözcü"ler?

Annunakiler

    İbrani folklorunda adları “Nefilim”. Eski Mısır’da “Neter” olarak adlandırılıyorlar. Sümer, ilk kez adlarının duyulduğu yer. Bütün bu kültürlerde ortak olan ve “Gözcü” olarak nitelenen bu “sıradışı” varlıklar birer mit mi, yoksa gerçek mi?



Kim bu “Gözcü”ler ?

  İbrani mitlerinde ve Tevrat’ta onlara “Nefilim” diyorlar. Eski Mısır’da adları, “Neter”. Sümer mitlerinde “Anunnaki” diye geçiyorlar. Diğer yandan “Sumer” sözcüğü, “Gözcü’lerin ülkesi” anlamına sahip. Hangi adla anılırlarsa anılsınlar, bütün eski kültürlerde ve bu kültlere ilişkin mitlerde başrol onların. Eski diller uzmanları, Antik Çağ kültürlerine şaşılacak biçimde net biçimde damgasını vurmuş bu esrarengiz varlıkların, neredeyse bütün eski uygarlıklarda “gözcüler” olarak adlandırıldıklarını söylüyorlar. Sözünü ettiğimiz dönem, İsa’dan en az 3000 yıl öncesi. İyi ama, “geç neolitik” olarak adlandırılan dönemin bütün uygarlıklarının literatürlerine benzer ifadeler ve anlatılarla girmiş bu “Gözcü”ler kimler? Neyi ya da kimi “gözlüyorlar”? Bütün bunlar yalnızca antik Çağ insanlarının düş güçlerinin bir ürünü mü, yoksa gerçekten bugün anıları silinmiş, izleri bulunamayan, haklarında hiçbir şey bilmediğimiz birileri, bu gezegende yaşamışlar mı?



Mitler ve gerçekler


Sürekli vurguladığımız gibi, bilginin az olduğu ya da bazen üzerinin örtüldüğü yerlerde, spekülasyonların başını alıp gitmesini engellemek mümkün değildir. Bilimsel yöntemlerden, bilimsel şüphecilikten (scepticism) ve somut bulgulardan başkasına güvenmemekten söz ederken, aynı şüpheciliği şu anda bildiğimizi varsaydığımız alanlara uygulamamak, bazen spekülasyonlardan da olumsuz sonuç verir. Bilim eğer “gerçeği aramak” amacını içeriyorsa bizler için, bu aynı zamanda kurumlaşmaya, bilimsel otokrasiye de karşı çıkmamızı da gerektirir. Herhangi bir alanın “spekülasyona açık” olması bizi ürkütmemeli; verileri doğru okumak, burada anahtar sözcük niteliğine sahip. Ortodoks bilim ve akademisyenler, çoğu kez içinde bulundukları “bilimsel bürokrasi”nin ellerini kollarını bağlayıcı hantallığı ve “ağaçlardan ormanı görememe” alışkanlığı nedeniyle; yeni ve sarsıcı düşüncelere baştan olumsuz tepki vermeye eğilimlidirler. Hele bu, onların “Akademisyenler Olimpos’u”nun dışından geliyorsa. Arkeoloji ve arkeoastronomi, yirminci yüzyılın başlarından bu yana bu sorunu yoğun biçimde yaşıyor. Sıra dışı olduğu varsayılan düşünce ve teoriler yalnızca dışlanmakla kalmıyor, bir de aşağılanıyor kendilerini “bilimsel şüpheci” diye adlandıran ortodoks çevrelerde. Oysa tarih, uzun ve yavaş bir yürüyüş. Geniş dilimler halinde onu incelediğimizde, her aşamasında ortodoksinin engellemelerini ve inanılmaz tutuculuğunu fark ediyor, ama uzun vadede “sıradışı” varsayılan fikirlerin yaşadığını görüyoruz.

“Neter”ler ya da “Gözcüler” sorunu da yirminci yüzyılın bitmeyen tartışmalarından biri. Dogmalarla gözünü bağlamayan ve açık fikirli olmaya çaba gösterenler, bugün “mitler” deyip geçtiğimiz anlatıların bu denli geniş bir coğrafyada ve neredeyse birbirinin aynı ayrıntılarla var olmasından yola çıkarak, bu metinlere daha farklı bakmamız gerektiğine işaret ediyorlar. Oysa ortodoks bilim akademisyenlerinin yaklaşımı, oldukça farklı. Onlar, eski toplumları bütünüyle çözümlediklerine inanıyor ve ekliyorlar: “Din dindir, mitoloji de mitoloji. Bunları gerçek tarihsel olgularla karıştırmayın.” Bunu söylerken de, bilerek ya da bilmeyerek, bugünün egemen dinlerinin yörüngesinde duruyorlar. Eşine az rastlanır bir ikiyüzlülük ve çifte standart uygulaması bu. Bir yandan somut bilimsel bulgular dışında hiçbir şeye prim vermemekten söz ediyorlar, bir yandan da yaşadıkları çevrenin egemen diniyle sürtüşmemeye çaba gösteriyorlar. Bunun kendilerine göre “etik” bir yolunu da bulmuşlar: “Bilim ayrıdır, din ve inanç ayrı.” Oysa “inanmak ve inanç” sözcüklerinin egemen olduğu bir kültürde bilim ve bilginin her zaman bu çifte standardın gölgesinde kalacağını bilmezden geliyorlar. Ama ne gam; “bilimsel” kurumların birçoğunun bütçesini, Kilise’yi destekleyen holdingler, hatta bazen bizzat dini vakıflar sağlıyor. Çoğu üniversitede kürsü başkanları arasında en az bir musevi var. Bilimin “beşiği” olduğu varsayılan ABD’de halkın ezici bir çoğunluğu İncil’e bütün kalbiyle inanıyor. Ortalığı bulandırmanın anlamı var mı şimdi?

“Gözcüler” sorunu, Antik Çağ tarihi ve modern arkeolojiye ilişkin en kilit noktalardan biri. Bir biçimiyle, felsefe ve ilahiyat akademisyenlerini, hatta dil bilimcileri de bu tartışma çemberi içinde düşünebiliriz. Şimdi, bu uzun girizgahtan sonra meseleyi olabildiğince yalın biçimde ortaya koyalım…

Eski Mısır’ın “Neter”leri

Bütün Antik Çağ metinlerinde, kendi tarihlerini derleyen toplumlardan kalmış belgeler, geriye doğru giden kronolojilerinin sıfır noktasına, net olarak çözümlenemeyen bir tür “başlangıç dönemi” yerleştiriyorlar. Bu, onların tarihlerinde, “yönetimin tanrılardan insanlara geçmekte olduğu” bir ara dönemi belgeliyor. Belirsiz bir başlangıç döneminden beri bizzat “tanrılar” tarafından yönetildiğini söyledikleri ülkelerinin, bu ara dönemde “Gözcüler” adı verilen üstün yaratıklarca yönetildiğini ve sonuçta krallığın insanlığa devredildiğini anlatıyorlar. Eski Mısır’da bunların adı, “Neter”ler. Son olarak Osiris’in oğlu Horus tarafından yönetilen ülke, belli bir dönem sonrasında, bir “Kral yaratma” (Kingmaker) töreninden sonra insanlara bırakılıyor ve Neterler geri plana çekiliyorlar – sonra da, izleri siliniyor. Bu ilk “insan kral”, bugün arkeolojinin değişmez bir gerçek biçiminde kabul ettiği, Firavun Menes. Bildiğimiz, yazılı tarihe göre İ.Ö 3100 dolaylarında Yukarı ve Aşağı Mısır’ı bir tek ülke halinde birleştiren Menes, Mısır tarihinde “Hanedanlar Dönemi” denen bir evrenin de başlatıcısı.








  Mısır kronolojisi üzerine bildiklerimiz, iki ana belgeye dayanıyor: Bunlar Mısırlı tarihçi Manetho’nun yazdığı krallar listesi ve bugün “Torino Papirüsü” olarak bilinen bir yazıt. Her iki belge de birbiriyle uyumlu. Bu sayede arkeologlar ve ejiptologlar, Mısır’ın kronolojik gelişimini formüle edebiliyorlar. Buna göre, Firavun Menes’le başlayan Hanedanlar Dönemi, alt evrelere ayrılıyor: Eski Krallık, 1. Ara Dönem, Orta Krallık, 2. Ara Dönem (Hiksoslar Devri) ve Yeni Krallık. Bugün okutulan tarih kitaplarında da bu kronolojik düzen aynen böyle. süreç içindeki arkeolojik bulguların Manetho’yu ve Torino Papirüsü’nü doğrulaması sayesinde, Yeni Krallık ve sonrası, neredeyse bütünüyle tarihlenebilmiş durumda. Eski Krallık’ta, en fazla 150 yıl yanılma payıyla arkeologlar hanedan listesini ve Kralları sıralayabiliyorlar. Yani bu iki belge, doğruluğu desteklenmiş veriler içeriyor. Bütün sorun da aslında burada: Çünkü Manetho’nun listesi ve Torino Papirüsü, yalnızca hanedanlar dönemi Mısır’ını değil, ondan çok daha öncesini de kronolojik sıra içinde sunuyor. Yalnız burada yöneticiler insanlar değil, Neterler. Normal insanlara göre çok daha uzun yaşayan, ülkeyi binlerce yıl yöneten, esrarengiz varlıklar. Ejiptoloji ve modern arkeoloji bunun üzerine ne yapıyor? “Alt paragraflarını” tartışmasız biçimde kabul ettiği ve bulgularla doğrulanan bir tarihi yazıtın “üst paragraflarını” ya yok sayıyor, ya da “Bunlar mitoloji” deyip işin içinden çıkıyor. Neden? Çünkü hayranlıkla benimsediği alt paragraflarda “normal insan”lar krallık yapıyor; üstteyse, kim oldukları anlaşılamayan üstün yaratıklar. Böylece bilimsel ortodoksi, aynı belge üzerinde işine gelen bölümü “olgu” diye benimseyip dosyalarken, işine gelmeyen, çünkü anlayamadığı, işin gerçeği “dini inanışlarına aykırı düşen” bölümleri “mitolojik” bulup ayıklıyor!
                             
                                          




Mezopotamya’da aynı şeyle karşılaşıyoruz: Layard ve Wooley’nin yaptığı araştırmalarda, son derece değerli ve ilgi çekici kil tabletler ele geçiyor. Bunlar, Sümer Kral Listeleri olarak adlandırılıyor. Aynı Mısır’da olduğu gibi, listenin en üst sırasında, yani “normal krallar”dan önce, her biri neredeyse 10.000 yıl, 15.000 yıl yaşayan yöneticiler var. Bunlar, “Tufan’dan önce” uzun süre ülkeyi yönetmişler, sonra insanlara devretmişler. Babil metinleri bu olayı “Krallık gökten indiğinde” gibi bir deyişle açıklıyor. Bütün Mezopotamya’da aynı kült var aşağı yukarı. Bulunan belgeler, “en eski metin” olduğuna inanılan Tevrat’ın, Tufan başta olmak üzere bir sürü temayı Sümer ve Babil anlatılarından ödünç aldığını ortaya koyarak Kilise’de ve dini çevrelerde buz gibi rüzgarlar esmesine neden oluyor. Üstelik, Tufan öncesi ülkeyi yöneten “tanrılar”dan söz ediliyor, tek bir tanrıdan değil!

Bu durumda ortodoks arkeoloji ne yapıyor? Mısır’da yaptığının aynısını. Yani Sümer Krallar Listesi’nin “normal insan ömrüne sahip” kralları doğru kabul ediliyor ve belgenin bu bölümü “somut bulgu” sınıfına sokuluyor ama Tufan öncesi ülkeyi yönettiği anlatılan, 200.000 yıl hüküm sürmüş “tanrılar” ve onların sonrasında, “ara dönem”de insanlara yönetimin geçişini üstlenen ve denetleyen “Gözcü”ler, “mantıksız” bulunarak “mitoloji” sınıfına sokuluyor yine. Aynı belgenin alt kısmı doğru, üst kısmı “masal”!

                                 
 
                                




Enoch’un şaşırtıcı hikayesi

Benzeri durum, Tevrat’la ilgili incelemelerde de söz konusu. Mezopotamya bulgularından sonra, çok daha eski metinlerden esinlendiği belli olan Tevrat, bütün o eski metinlerdeki “Tanrılar” sözcüğünü tek bir “Tanrı” olarak düzeltmiş. Bu arada, Tanrı’ya verilen sıfat ve onun genel adı, “Efendi” ya da “Sahip” anlamına gelen “Lord” sözcüğünde somutlanıyor. Yahudi toplumunun mesken tuttuğu bölgenin eski mitleri, büyük tanrı Baal’den söz ediyor. “Baal”in sözlük anlamı da “Efendi” ve “Sahip”. Aynı sıfatların, daha sonraki yıllarda bütün Batı toplumlarında yöneticiler için kullanılması ilginç. Ama daha ilginç olan, bütün o eski anlatıları ayıklayarak “Tanrılar” sözcüğünü “Tanrı” olarak tashih eden Tevrat’ın, birkaç yerde bunu unutması. “Elohim” sözcüğü, Tevrat’ta birkaç kez geçiyor. İbranicedeki anlamı, “ilahlar”; yani, “çoğul” bir sözcük. İlahiyatçılar bunun tartışma konusu yapılmasına bile karşı çıkıyorlar – arkeologlarsa, sessiz. Ama bundan daha kafa karıştırıcı olanı var: Yaratılış (Genesis) bölümünün 6. Bab’ında “O günlerde ve sonrasında da, dünyada Nefilimler vardı” diye bir ifadeye rastlıyoruz. Sözü edilen zaman, Tufan’dan öncesi. “Nefilim” sözcüğü, İngilizce’ye “devler” diye çevriliyor. Oysa İbranicedeki fiil yapısına göre tam ifadesi, “yukarıdan aşağıya inmiş olanlar”. Yaratılış’taki hikayede “devler”in hiçbir anlamı yok – daha sonra da Nefilim sözcüğüne rastlanmıyor zaten. Sanki “araya yanlışlıkla girmiş” gibi bir sözcük. Eğreti duran, ne anlatmak istediği belli olmayan bir ifade. Oysa aradan yıllar geçip 1947′de Ölü Deniz yakınındaki bir mağarada orijinal el yazmaları bulunduğunda, “Nefilim”in aslında son derece önemli, neredeyse kilit denebilecek bir kavram olduğu çıkıyor ortaya. Bunun yanı sıra, Tevrat’ın din adamlarınca “edit edildiği” de anlaşılıyor. Çünkü İ.Ö 4. yüzyıldan kalma yazıtlar arasında yer alan ve daha önce Etiyopya’daki Kutsal Kitap’ta rastlanmış olan kopyası “sahte” sanılan “Enoch’un Kitabı”nın orijinal nüshası da bulunuyor Ölü Deniz mağaralarında...

Yaratılış’ta yalnız birkaç satırda adı geçen ve “Tanrı’yla birlikte yürüdüğü” söylenen Enoch’un, aslında son derece ilginç bir hikayesinin olduğunu ve Tevrat’tan çıkarılan bu parçaların “Nefilim” sözcüğüne de açıklık getirdiğini fark ediyoruz. Boşluklar Enoch’un Kitabı’nda yazanlarla doldurulduğunda, Bap 6′nın aynı satırında sözü edilen “..ve Tanrı’nın oğullarını insanın kızlarını gördüler ve onlar güzeldi. Onları kendilerine eş seçip onlardan çocuk sahibi oldular” ifadesi de anlamlı hale geliyor. İlahiyatçıları, dil bilimcileri ve tarihçileri yıllardır uğraştıran “Tanrı’nın oğulları” ile insanın kızları arasındaki ilişki Tevrat’ta yalnızca o cümlede geçiyor ve bir daha sözü edilmiyor. Ama Enoch’un Kitabı’nı okuduğumuzda, bunun müthiş sonuçlar doğuran bir olay olduğu çıkıyor ortaya. Evinden, ailesinden ayrılan ve “Tanrı katında” yaşamını sürdüren Enoch, “Gözcülerden” söz ediyor anlatısında. Bunlar, Tanrı ile insanlar arasındaki ilişkinin bazen “ara halkası” olma görevini üstlenen, insanlara nezaret eden, üstün varlıklar. Ama hepsi, “emir kulu” sonuçta. Enoch’un ayrıntılı olarak anlattığı hikayede, bir gün bunlardan birinin dünya üzerindeki “gözcülük” görevi sırasında “insan kızları”nı arzuladığı ve bu fikrini diğer “gözcü”lere de söylediği belirtiliyor. Bir grup Gözcü (ya da Nefilim – “yukarıdan inen”) aralarında karar alıyor ve yemin ediyorlar: Hepsi insan kızlarıyla sevişip onlardan birer karı alacak ve bu bir sır olarak kalacak. Çünkü öğreniyoruz ki, yapılan aslında “yasak”. Sonuçta bu birleşmeden “melez” çocuklar doğuyor ve genetik sorunlar yüzünden bu çocuklar sağlıksız, vahşi, garip yaratıklar oluyorlar. Diğer yandan, “insan kızlarıyla” birlikte oldukları süre boyunca Nefilimler, onlara bilgi aktarıyor, bir şeyler öğretiyorlar ki, bu da çok büyük bir yasağı çiğnemek anlamına geliyor. Sonuçta Tanrı hem Nefilimleri cezalandırıyor, hem de yarattığı Tufan’la insanları.

Sümer ve Babil metinlerini bulmuş olmamız, Enoch’un kitabının da, Tevrat’ın diğer bölümleri gibi Mezopotamya anlatılarından esinlenilerek, daha doğru bir deyişle bunlar “revize edilerek” yeniden yazıldığını anlıyoruz. Ama bu, bir garip durumu fark etmemize engel değil: Çok eski zamanlarda “Gözcü”ler denen birilerinin dünya üzerinde dolaştığı ve yaptıklarıyla dünyadaki hayatı derinden etkilediğine ilişkin en az on toplumun kültüründen gelen tanıklıklar var elimizde. İşin en kafa bulandırıcı yanı, çok benzeyen anlatılara, Antik Yakın Doğu’yla fiziksel teması hiç bulunmadığı varsayılan eski İnka ve Maya folklorunda da rastlıyoruz! Şimdi, bütün bunlara “Mitoloji işte canım” deyip, elimizin tersiyle bir yana mı itmemiz gerekiyor, “bilimsel tavır” sergilemiş olmamız için. Yoksa eski metinleri farklı bir bakışla bir daha inceleyip, “Kim bu Gözcüler?” diye sormak mı daha mantıklı bir davranış.



Facebook'da tehlikeli bir açık keşfedildi!



Facebook






Facebook'da keşfedilen bu açık küçük gibi görünse de, hacker'ları bayram ettirebilir!
    


    Facebook'un güvenlik yapısı hakkında detaylı bilgileri verirken ne yazık ki bazı olumsuz haberlere de rastlıyoruz. Bu haberlerin sonuncusu da Facebook içerisinde bulunan bir açıkla alakalı. Bu açık sayesinde kurbanın arkadaşlarına zararlı yazılım göndermesine neden olabilecek girişimler olabiliyor.

Açık ise şu şekilde oluşuyor: Normal şartlarda mesaj göndermek istediğiniz kişiye .exe uzantılı bir dosya göndermek istediğinizde sistem hata verir ve bu mesajı gönderemezsiniz. Ancak bu mesajın içeriğinde küçük bir değişiklik yaparak (POST isteğinde yapılacak küçük bir değişiklikle) bu dosya üzerinde uygulanan kontrolün "by-pass" edilebilineceğini bildirildi. Facebook'da mesaj gönderebilmek için her hangi bir kimseyle arkadaş olmanız şart değil. Bu sayede saldırgan,sosyal mühendislik tekniklerinin yardımıyla kullanıcıyı kandırarak ek dosyayı çalıştırmaya ikna edebiliyor. 

CDW isimli güvenlik danışmanı bir şirkette çalışan Nathan Power tarafından bulunan açık, anında Facebook'a aktarıldı. Power blog'unda detayları yazarken bu bildirimin hemen yapılamadığını ancak yetkililere ulaştığını, yetkililerin de konu üzerinde çalıştığını söyledi.


SOSYAL AĞLARIN EĞİTİME ETKİSİ

Bilimsel Araştırma Yöntemleri dersi alırken ders kapsamında küçük çaplı bir makale / tez / araştırma yazmamız istenmişti. Bunu yazmamızdaki amaç ders içerisinde öğrendiklerimizi örnek olarak uygulayabiliyor muyuz onu görmekti. Aşağıda bu örnek makale / tez / araştırma yazımı bulabilirsiniz. Yazılan her şey hayal ürünü ama neden uygulanmasın? Böyle bir uygulama yapılsa öğrencilerin internetti daha verimli kullanacağını, İnternetin oyun dışında başka anlamlara da geleceğini düşünüyorum.

SOSYAL AĞLARIN EĞİTİME ETKİSİ

  1. GİRİŞ
    İnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle iletişim insanlar için bir ihtiyaçtır. İnternetin yaygınlaşması ve web 2.0’ın çıkışı ile bu iletişim ihtiyacı sosyal ağlar sayesinde daha da yaygınlaşmıştır. Bu araştırma da, öğretmen-öğrenci iletişimini sosyal ağlar üzerinden arttırarak eğitim kalitesinin değişikliği üzerine yapılmıştır.

  2. Amaç
    Bu araştırmada sosyal ağların eğitime etkisi incelenmektedir.
    • Öğrenciler okul dışında öğretmen ile iletişim kurabiliyor mı?
    • Öğrenci ve öğretmenlerin sosyal ağ kullanma durumu nedir?
    • Öğretmen öğretimlerinde hangi teknolojik donanımları kullanıyorlar?

  3. Literature (Kaynak)
    Bu araştırma eğitim kalitesini ve öğrencilerin başarı düzeylerinin daha iyi duruma getirilebilmesinde teknolojinin ve sosyal ağların önemini araştırmak için yapılmaktadır. Araştırma sürecinde “Intel Öğretmen Programı” kapsamında düzenlenen “Eğitimde Teknoloji Kullanımı Yarışması” sonuçları incelenmiştir.
  4. Metodoloji
    Sosyal ağların eğitime etkisi araştırılırken kullanılan yöntemler; Nedensel – Karşılaştırma (causal – comparative) ve Tarama (Survey) araştırmasıdır. Nedensel – Karşılaştırma araştırma yönteminin seçilmesinin sebebi; iki aynı düzeydeki sınıfın örneklem seçilerek başarı durumlarının karşılaştırılmak istenmesidir. Tarama araştırmasının seçilmesinin sebebi ise araştırma yapılan konuya benzer durumları uygulamış olan öğretmenler ile görüşülerek ve anket teknikleri ile öğretmenlerden veri toplanmasıdır.

    Öğrenci ve öğretmenler;
    • Ders saatleri dışında iletişim kurabiliyorlar mı?
    • Günlük ortalama internet kullanma oranları nedir?
    • Hangi sosyal ağları kullanmaktadır?/daha öne hiç sosyal ağ kullanmışlar mı?
    • Sosyal ağ kullanıyorlarsa; günlük ortalama kaç saat kullanıyorlar?
    • Kullanılan sosyal ağlar hangi amaçlarla kullanılıyor?

    Öğretmenler;
    • Kullandıkları Öğretim materyalleri arasında teknolojik donanımları ve eğitim yazılımları
    • kullanıyorlar mı? / Kullanıyorlarsa hangi donanım ve yazılımları kullanıyorlar?
    • Kullandıkları teknolojinin eğitim kalitesine katkısı olduğunu düşünüyorlar mı?
    • Kullandıkları teknolojilerin öğrencilerin öğrenmesini kolaylaştırdı mı?

    Öğrenciler;
    • Derslerinde teknoloji kullanılmasında daha iyi öğrenebildiklerini düşünüyorlar mı?
    • Kendilerine ait bilgisayar ve interneti var mı?
    • Okul dışında bilgisayar kullanabiliyorlar mı?
    • Okul dışında bilgisayar kullandıkları ortam, (internet üzerinden) eğitime elverişli bir ortam mı?

    Veri toplama araçları olarak, yukarıdaki sorular doğrultusunda anket, birebir görüşme, gözlem kullanılmıştır.

    Veri toplanmasında ilk olarak; öğrencilerin internet kafeye gitme yaşı göz önünde bulundurularak ortaöğretim kademesi birinci sınıf düzeyinde aynı okulda bulunan aynı öğretmenden ders alan iki şube seçilmiştir. Seçilen okul bir Fen lisesi olması ve (öğretmenlerden gelen geri bildirimler sonucunda) öğrenci kitlesinin sayısal derslerde zorlanmadığı fakat sözel derslerde istenilen düzeye ulaşamadıkları için Coğrafya dersi seçilmiştir. Okulun Coğrafya Öğretmeni ile görüşülerek 9-A şubesinde öğretmen;

    • Kendi dersi ile ilgili bilgilerin yayınlandığı bir blog açmıştır.
    • Öğrencilerinin üyesi olduğu bir Facebook hayran sayfası açmış ve bu sayfayı (isteyen öğrencilerin Twitter ile takip edebilmesi için) Twitter hesabı ile ilişkilendirmiştir.
    • Öğretmenin dersi ile ilgili fotoğrafları yayınladığı bir Flicker hesabı açılmış ve anlattığı konu ile ilgili resimleri buradan yayınlaması istenmiştir.
    • Bu hesapların tek bir yerden takip edilebilmesi için Tüm sosyal ağlar Friendfeed’e bağlanmış, isteyen öğrencilerin bunları RSS ile takip edebilmeleri sağlanmıştır.

    Öğrencilerin öğretmen ile iletişimleri sağlandıktan sonra, öğrencilerin kendi arasında iletişim sağlayabilmeleri için;

    • Sadece o öğrencilere yönelik bir forum sitesi kurulmuş ve buradan öğrencilerin bir birleri ile iletişimleri sağlanmaya çalışılmıştır.
    • Öğretmenin belirlediği ve sınıfta daha önceden duyurduğu saatlerde MSN ya da Google Talk gibi çevrimiçi anlık yazışma sistemleri kullanılarak haftada 3 gün öğrenci ve öğretmenin çevrimiçi bilgi alış verişi yapmaları sağlanmıştır.

    9-A sınıfında ders saati içerisinde öğretmen sınıf içi öğretim araç ve gereçlerini kullanarak dersi anlatmış, ders ile ilgili öğrenek çok sayıda çoklu ortam içeriğini ders saatleri dışında yukarıda saydığımız sosyal ağlarda paylaşmış, ve yine sosyal ağlar üzerinden yorum soruları yöneltmiştir. Ders esnasında zaman yettiği sürece sosyal ağlar üzerinde paylaşılan bilgilerden öğrencilerin takıldıkları noktalar varsa bunları yüz yüze iletişim ile öğrencilere anlatmıştır.

    9-B sınıfında ise sadece sınıf için öğretim teknikleri ve projeksiyon, bilgisayar, haritalar, vb. aletler kullanarak, eğitim yapması gözlenmiştir. 9-B sınıfın da öğretmen dersini haritalar ile destekleyerek anlatmış, ders arasında konu ile ilgili ders konusu ile sınıf yönetimi gereği zaman yönetimini ayarlamaya çalışarak az sayıda çeşitli örnek resimler göstermiş ve bazı yorum soruları sormuştur. Ders sonunda bir sonraki derste işlenecek konuyu söylemiş ve bir sonraki derse kadar öğrenci ile herhangi bir şekilde iletişime geçmemiştir.

    Araştırmacı; bu iki sınıfta da herhangi bir müdahale yapmadan, 9-A sınıfının internet ortamındaki paylaşımlarını ve sınıf içerisindeki derse katılım durumunu, derse gelmeden önceki hazırbulunuşluk düzeyini, 9-B sınıfı ile karşılaştırmıştır.

    Bir eğitim öğretim dönemi sonunda öğretmen iki şubeyi de aynı zaman diliminde ve aynı soruları yönelterek, %50 çoktan seçmeli, % 50 açık uçlu sorulardan oluşan bir sınav yapmıştır.

    Burada iki şubenin derse katılım durumları, dönem sonu sınavlarının istatistikleri, örneklem seçilen okullarda yapılan anketler, veri olarak kullanılmış ve bunları analizi yapılmıştır.

    Milli Eğitim Bakanlığı Intel işbirliği ile 2003 yılından bu yana yürütülen Intel Öğretmen Programı kapsamında düzenlenen “Eğitimde Teknoloji Kullanımı Yarışması”, katılımcı ve sonuçları da veri olarak kullanılmıştır. Program kapsamında eğitim ve sertifika almış öğretmenlerin öğrencileriyle birlikte bilişim teknolojilerini kullanarak gerçekleştirdikleri başarılı projelerin örnek olmasını, eğitimde teknoloji kullanımının teşvik edilmesini ve yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla düzenlenen yarışmaya Türkiye genelinde 55 ilden 500’e yakın proje katıldı.(1)
  5. Sonuçlar
    Araştırma sonucunda yapılan anketlerde; öğrencilerin ve öğretmenlerin (yaşadıkları bölgede maddi olarak orta düzeyde bulunan bir bölge olduğundan dolayı) internet erişimde sorun yaşamadıkları, sorun olan bölgelerde okulların öğrencilere internet kullanımı için laboratuvarlarını açtığı gözlemlenmiştir. Öğrenci ve öğretmenler Eğitimde teknoloji kullanılarak eğitim kalitesi ve başarının artacağını düşünmektedirler.

    Intel öğretmen programı kapsamında düzenlenen yarışmada ise; yarışma sürecinde teknoloji kullanan (bu yarışmada büyük oranda sosyal ağlar kullanıldığı gözlenmiştir) öğretmenler öğrencilerin başarı düzeylerinin arttığını belirtmişlerdir.

    Fen lisesinde yapılan gözlem sonucunda ise sosyal ağları kullanan 9-A şubesi sosyal ağlar kullanmadan önce ve 9-B sınıfına göre daha yüksek sınav sonucu ortalamasına sahip olduğu gözlenmiştir. Öğrenciler sosyal ağlar sayesinde daha kolay öğrenebildiklerini belirtmişlerdir.
  6. Değerlendirme
    Araştırma sosyal ağların eğitimde kullanılmasının eğitim kalitesi ve öğrenci başarısını arttırdığı ve öğrencilerden gelen geri bildirim sonucunda; öğrencilerin internet kullanmadaki verimliliklerini arttırdığı gözlemlenmiştir. Bunlara rağmen yine de öğrencilerin internet ve bilgisayar kullanımlarında belirli bir sınırlama olmalıdır. Ayrıca öğrencilerin fiziksel gelişimleri göz önünde bulundurularak, bilgisayar kullanımı ve fiziksel sonuçları hakkında da öğrencilere bilgi verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
  7. Kaynaklar
    (1) (http://www.digitalage.com.tr/Haber/ogretmenlerden-teknoloji-yarisina-buyukilgi/254972e6-cd19-41fc-a3e2-64a5ba4cd5d5.aspx)
Örnek araştırmam böyleydi. Eğitimde Bilişim Teknolojilerinin kullanılması hakkında genel olarak böyle bir sonuç alınacağını düşünüyorum. Basit bir düşünce. Basit bir araştırma örneği.
Bilişimli Günler…

Facebook Video Sohbet Programı İndir


Facebook'ta bulunan videolu sohbet eklentisi için bu programın bilgisayarınızda yüklü olması gerekiyor.Bu programı indirip kurduktan sonra facebook'ta arkadaşlarınızla artık videolu sohbet yapabileceksiniz.
Facebook artık messangerın tahtını elinden alıyor gibi. :)

Burak Ekmen... İyi Eğlenceler :)

FLV Player Full Tek Link İndir

FLV Player indir

FLV Player (FLV Oynatıcı) ile günümüzde oldukça popülerleşen Google Video, YouTube gibi video sitelerinden indirdiğiniz veya elinizdeki diğer flash videoları yani flv dosyalarını bu ücretsiz özel araç ile rahatlıkla izleyebilirsiniz.

Basit yapısı ile en popüler flv oynatıcı programlardan biri olan FLV Player'ı kurduktan sonra .flv uzantılı dosyalara direkt çift tıklayarak dosyaları açarabilir videoları izleyebilirsiniz.
Program Kısayol Tuşları:
  1. [TAB] - Tüm arayüz elemanlarını gizle/göster (Video her türlü görünür ve taşınabilir)
  2. [SPACE] - Oynat/Duraklat
  3. [CTRL-.] - 50% Zoom 
  4. [CTRL-1] - 100% Zoom 
  5. [CTRL-2] - 200% Zoom
  6. [CTRL-ENTER] - Tam Ekran Modu
  7. [ESC] - Tam Ekran Modundan Çıkış
  8. [CTRL-O] - Dosya Aç
  9. [CTRL-I] - Bilgi Göster (Meta veri bilgilerini görme)
  10. [CTRL-V] - URL Yapıştır
  11. [CTRL-W] - Pencereyi Kapat
  12. [SOL YÖN TUŞU] - 5 Saniye Geriye Atla
  13. [SAĞ YÖN TUŞU] - 5 Saniye İleriye Atla
Sürüm 2.0.25 ile birlikte programa "Video Only" (Sadece Video) özelliği eklenmiş bulunuyor. Böylece [TAB] tuşuna bastığınızda oynatıcıdaki tüm elemanlar gizleniyor ve sadece video görüntüsü ekranınızda kalıyor. Ayrıca yön tuşlarıda artık işlevsel duruma getirilmiş durumda. FLV Player'da bir flash video izlerken yukarı ve aşağı ok tuşları ile ses kontrolü yapabilir, sağ ve sol ok tuşları ilede videoda atlamalar gerçekleştirebilirsiniz.



Son Durak 5 – Final Destination 5 (2011) Tr Altyazı tek link indir

Final Destination 5

Ölüm, bu sefer bir grup iş arkadaşını şirket gezisinde yakalıyor. Otobüs yolculuğu devam ederken, Sam (Nicholas D’Agosto) henüz otobüs seyahatleri devam ederken, içinde kendisinin, arkadaşlarının başına büyük bir felaket geleceğine dair bir öngörü yaşar. Yolları üzerindeki köprünün çöktüğünü gören Sam, en azından çevresindeki mesai arkadaşlarını, dostu Peter (Miles Fisher) ve sevgilisi Molly’yi (Emma Bell) ölümün elinden kurtarmaya çalışır.
Yapım: 2011 ~ ABD
Tür: 3 Boyutlu, Fantastik, Gençlik, Gerilim, Gizem, Korku
Yönetmen: Steven Quale
Oyuncular: Nicholas D’agosto, Micah Sloat, Emma Bell, Tony Todd, David Koechner, Joy Lauren, Courtney B. Vance, Meghan Ory, Nicholas D\’agosto, Arlen Escarpeta, Ellen Wroe, Jeffrey Stubblefield, Jody Latham, Link Baker, Miles Fisher, P.J. Byrne
Senaryo: Jeffrey Reddick, Eric Heisserer
Senaryo (Kitap): Jeffrey Reddick
Yapımcı: Craig Perry, Warren Zide
Görüntü Yönetmeni: Brian Pearson
Müzik: Brian Tyler
Süre: 1 saat 48 dk
Gösterim Tarihi: 09 Eylül 2011 (Türkiye)
Final Destination 5 caps 1
Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (720x256px)
Final Destination 5 caps 2

Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (720x256px)
Final Destination 5 caps 3

Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (720x256px)
Final Destination 5 caps 4

 Fileserve

 Wupload

 Tr Altyazı 



29 Ekim 2011 Cumartesi

Yaşam burada başladı!



Yaşam burada başladı







"Bilimadamları, günümüzden tam 3.8 milyar yıl önce, şu anda Dünya'nın en ıssız 
yerlerinden biri olan bu bölgede gerçekleşen..."




Bilim adamları, dünyanın en ıssız yerlerinden biri olan Grönland'da bundan tam 3.8 milyar yıl önce yaşamı ateşleyen kıvılcımın çıktığını düşünüyorlar.

Grönland'ın güneybatısındaki Isua'da volkanları inceleyen araştırmacılar, bu volkanların 3.8 milyar yıl önce patlayarak kimi elementlerin etkileşime geçerek biomolekülleri oluşturmalarına ve yaşamın ilk adımlarının atılmasına sebep olduklarına inanıyorlar.

Daha önceden, ilk canlıların gayzer olarak da bilinen su altı volkanlarından evrildiği düşünülüyordu. Ancak bilim adamları bu gayzerlerin ortamlarının yaşam için çok asitli olduğunu iddia ediyor ve alternatif çözümler arıyorlardı.

Fransa, Lyon'daki Jeoloji Laboratuvarı araştırmacılarından oluşan ekip dünyadaki en eski kayalardan alınan mineral örneklerini inceleyerek yaşamın anahtarına dair sonuçlara ulaştılar. Araştırmacılar, Grönland'daki volkanik koşulların karbonatlar açısından zengin ve fazla asitli olmadığını, sıcaklığınsa 100 ile 300 derece arasında olduğunu söylüyorlar.

Tüm bunların bir araya geldiği zaman protein moleküllerinin tek hücreli organizmalara evrilebilmeleri açısından ideal koşullar olduğunu gösterir çalışma da Ulusal Bilim Akademisi Araştırmaları arasında yayınlandı.

Araştırma ekibinin lideri Marie-Laure Pons "Isua'daki balçık volkanları ilkel yaşamın başlangıcı için ideal şartları barındırıyor" diyor, ancak bu araştırmadan ortaya çıkan sonuçlar, insanoğlunun bundan 200 bin yıl önce Afrika'da Neandartallardan evrildiği yönündeki görüşü de değiştirmiyor.

Oxford Brookes Üniversitesi'nden biyolojist Dr. Simon Underdown da araştırmadan çıkan sonuçları şu sözlerle karşılıyor: "Bundan dört milyar yıl öncesindeki hayatın temelleriyle ilgili çok az bilgimiz var ve eğer bu araştırmanın sonuçları doğruysa yani yaşam çok az suyun bulunduğu bir ortamda başladıysa, bu, diğer gezegenlerdeki yaşamı inceleme açısından da çok ilginç olacak."



   


"Kaynak: http://www.haberevet.com"

Dinazorlar da kuşlar gibi göçüyormuş!

Dinozor


"Dinazorların da kuşlar ve hayvanlar gibi gibi göç ettiği ortaya çıktı."



 ABD'de Colorado Üniversitesi'nden bilim insanlarının araştırmalarında ilk kez dinozorların kuşlar gibi göç ettiği ortaya çıkarıldı. 

Camarasaurus dinozorlarının yazın sulu yerlerde yaşadığını belirten uzmanlar kurak mevsimlerde su bulmak için göç ettiklerini belirledi. 

Dinozorların dişlerini inceleyerek bu tespiti yaptıklarını söyleyen bilim insanları dişlerdeki oksijenin incelenmesi sonucu bir veriye ulaştıklarını kaydetti. Dişlerdeki radyoaktif izotopların incelenmesi sonucunda ilk kez böyle bir veriye ulaştıklarını söyleyen bilim insanları dinozorların da göç eden diğer hayvanlara benzer bir yol izlediklerini belirtti. 




Facebook'a Chrome dokunuşu!

Facebook



"Facebook'un yeni özelliklerini sevemediyseniz, bu Chrome eklentileri ile kontrolü ele alabilirsiniz!"


  Facebook kullanıcılarına daha iyi bir şekilde hizmet verebilmek için kendisini sürekli yeniliyor. Fakat özellikle alışkanlıklarına bağlı kullanıcılar için tüm bu değişiklikler her zamanlı olumlu tepkiler almayabiliyor. Neyse ki farklı tarayıcı eklentileri Facebook'u Facebook'un değil, sizin istediğiniz gibi kullanmanıza yardımcı olabiliyor. İşte bunlardan bazıları...

Facebook
Facebook'un sağ tarafındaki kayan haber bölümünü bu eklenti yardımı ile tamamen ortadan kaldırabilirsiniz. Tekrar görmek isterseniz tek yapmanız gereken bu eklentiyi kapatmak veya kaldırmak. Bu eklenti ayrıca sitenin üst bölümündeki menüyü de eski haline döndürüyor.

FB Photo Zoom
Facebook'un sürekli değişip duran fotoğraf görüntüleme yapısını sevmiyorsanız bu eklenti sayesinde farenizi sitedeki küçük bir resmin üzerine getirerek büyük halini kolaylıkla görebilirsiniz.

Sidebar Disabler
Sağ bölümdeki kayan haberleri kaldırarak bu alanı tamamen sohbete ayırıyor ve böylece arkadaşlarınızla konuşmak için bu alanı daha verimli kullanabiliyorsunuz.

Facebook Classic
Facebook'ta arkadaşlarınıza dair haberleri nasıl görmek istediğinizi düzenleyebileceğiniz bir eklenti. Ayrıca sağ bölümde yer alan kayan haber bölümünü de açıp kapatmak artık sizin elinizde.


"Kaynak: http://www.kirpihaber.com"

Kırmızı Başlıklı Kız İnternette

Küçükken çocuklara yabancılarla konuşmaması ya da onlardan bir şey almaması gerektiğini öğretiriz. Ve bunu bir örnek olayla desteklememiz gerekir. İlk örnek hikayemiz tabii ki Kırmızı Başlıklı Kız.
Günümüzde Teknoloji gibi hem yararlı hem de kendimizi korumamız gereken bir devle karşı karşıyayız. İnternette çocuklarımızın güvenliğini hiç düşündük mü? Kötü kurtlarla tanışırsalar ya?

Bilişim Güvenliği konusunda veliler ve öğretmenler olarak yapmamız gereken çok fazla şey var.
Bilişim teknolojileri dersleri İlköğretim 1.kademe kaldırıldığı, 2. kademe de seçmeli hale geldiği için biz öğrencileri yeteri kadar bilgilendiremiyoruz. Siz bir büyük olarak lütfen buradaki uyarılarımızı dikkate alınız.
  1. Öncelikli olarak çocuklarımızın hangi sitelere girip çıktığını bilelim.
  2. Çocuklarla anlaşma/sözleşme imzalayalım. Bu sözleşmede günde/haftada kaç saat internet kullanabilecekleri konusunda anlaşalım.
  3. Bu imzaladığımız anlaşmanın bir kopyasını bilgisayarın yakınlarında görülebilecek bir yere asalım.
  4. 13 yaşından küçük de olsalar Facebook’a üye oluyorlar. Facebook’daki gizlilik ayarlarını doğru yaptıklarından, profillerinin sadece arkadaşlarına açık olduğundan emin olalım.
  5. Facebook,Twitter gibi sosyal ağlara üye iseler hangi bilgileri sosyal medya siteleri üzerinde paylaşabilecekleri konusunda bilgilendirelim.
  6. İnternette yabancılarla konuşmamaları gerektiğini de imzaladığımız sözleşmeye ekleyelim.
  7. Eğer internette birisi çocuğu rahatsız ederse, öncelikle ailesine ya da öğretmenlerine bilgi vermesini söyleyiniz. Ailesine durumu haber vermeden engellememesini önemle sözleşmenizde belirtiniz.

  8. İnternette karşılaşabileceği zararlar hakkında arkadaşça, ne yaparsa nasıl bir sonuç getirir şeklinde anlatarak çocuklarınızı bilgilendiriniz. Zorlama ya da kuralcı olmayın.
  9. İnternette kişisel bilgilere yer vermemelerini, her siteye güvenmemeleri gerektiğinden bahsediniz.
  10. Şifrelerini arkadaşları dahi olsa kimseyle paylaşmamalarını söyleyiniz. Sadece aileler şifreleri bilmeliler.
Bilişim Güvenliği, internette güvenlik çok önemli bir konudur. Çocuklarımızı nasıl sokaktaki kötü kurttan korunması için bilgi veriyorsak, aynı şekilde evimizdeki sanal dünyada karşılaşabileceği kötü kurtlardan da korumalıyız.
Ama şunu unutmayalım ki; bilgisayar ve internet zararlı değildir. Nasıl çocuklar kütüphaneye okula gidiyorsa, ev dışındaki dünyanın yararları kadar zararları da varsa. İnternet evdeki kütüphanemiz, iletişimimiz, ödevlerimiz, derslerimiz, ve daha aklınıza gelen kendimizi geliştirebileceğimiz her alan…
Çocuklarımıza Doğru İnternet Kullanımı’nı öğretmeliyiz. Biz, okulda Bilişim Teknolojileri dersleri olmadığı için öğretemiyoruz. Lütfen siz öğretiniz.

"Kuantum Yükselme" süper yükselme ve havada kalma!

Kuantum              
                 "Kuantum Yükselme"
 
   Tel-Aviv Universitesi'nden Profesör Guy DEUTSCHER başkanlığında yapılan "Kuantum Yükselme ve havada kalma" araştırması ile daha önce görülmemiş bir şekilde süper iletken kalınarak cismin nasıl havada kalacağı gösteriliyor. Bu süper iletkenlik ise kristal formunda bulunan alüminyum oksitle sağlanıyor. Bu bize çok basit bir şekilde bir şeyi ispat ediyor "biz de UFO yapabiliriz"...           
                                                    





Kuantum fiziği nedir
Kuantum kelimesi Almancadır ve “miktar” anlamına gelir. Max Planck tarafından enerjinin bölünmez en küçük parçası olarak tanımlamıştır. Kuantum Fiziği ise “doğanın en küçük parçaları” yani küçük dünya diye adlandırılan “mikrocosm” ile ilgilenen bir kuramdır. Konu olarak atomlar, atom çekirdekleri, bu çekirdeklerin yapıları ve onları oluşturan parçacıklar ile bu parçacıklar arası etkileşimleri inceler.

Klasik fizik ile kuantum fiziği arasındaki fark nedir?
- Klasik fizikte uzay ve zaman süreklidir. Kuantum Fiziğinde süreksiz ve kesiklidir. Bu bakımdan Klasik fizikte nesnelerin özellikleri sürekli birer değişkendir. Oysa ki Kuantum Fiziğinde tüm bu değişkenler süreksiz olup ani sıçrayışlarla bir durumdan diğerine geçiş olur.
- Klasik fizikte determinizm yani “belirlilik” vardır. Oysa ki Kuantum fiziğinde olaylar determinist olarak gelişmezler. Daima belli bir olasılık yüzdesi bulunur.
- Klasik fizikte bulunan determinizm nesnellikle el ele gider. Yani, nesnelerin birbirlerinden bağımsız oldukları ve her bir nesnenin çevresinden yalıtılarak incelenebileceği inancı ve görüşü vardır. Oysa ki Kuantum Fiziğinde nesneler birer enerji dalgası olarak görüldüğünden klasik anlamda “nesnellik” kaybolmaktadır. Yerine bütünsel bir etkileşim ve evrende sıçramalarla değişim kavramları ileri sürülmektedir.
- Kuantum Kuramı gözlenen ile gözleyeni ayrı saymaz. Yani, biri diğerini etkileyip değiştirebilir. Bu bakımdan bağımsız nesne kavramı yok olduğu gibi etki edip dönüştürme yeteneğinin sadece canlılara ait olmadığı da söylenebilir.

Kuantum Fiziği’nin İnsan Hayatındaki Etkileri
Bilim dünyasını doğduğu günden bugüne heyecanlandıran ve üzerinde daha fazla araştırma yapmaya yönelten Kuantum Fiziği’nin Klasik Fizik’ten birçok sebepten dolayı ayrılması,onun sınırlarının ve yapısının çok farklı oluşu ve hayatımıza girme çabalarını sindirmek yada onu alıştığımız bakış açısından farklı bir bakış açısıyla bakmamız gerekliliği çabuk gerçekleşmesini bekleyebileceğimiz bir durum değildir. Ama Kuantum’dan yola çıkılarak yapılan çalışmalar; "Kuantum Düşünce Yöntemleri", "Kuantum Tedavi Yöntemleri", "Kuantum Fiziği" temel alınarak yapılmış bilgisayarlar daha şimdiden hayatımızda önemli değişiklikler yapacak gibi görünüyor.


Spermden Bebeğe-Sperm to baby...



Spermden Bebeğe

  "Sperm to baby - Spermden Bebeğe"



      

Sponsor

Ad

E-posta *

Mesaj *

Text Widget

Labels

Channels

Category 3

Güncel Teknoloji Blogu..

Labels

Sponsors

Post of the week

Find us on facebook

Son Yorumlar

https://www.facebook.com/seyitshnn

Partners

++Teknoloji Kalemim

Pages

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Channels

Labels

Channels

Channels

Popular Posts

Blog Arşivi

Followers

Blog Archive

Postagens populares

Sidebar One

Stats

Category 2

Category 3

Popular Posts

Join the Club