Web: http://www.teknoarsiv.net/

YAKINDA SİZİNLE

Blogger,Blogger Eklenti, Blogger Tema!


Gün

Saat

Dakika

Saniye

E-Bülten Aboneliği

E-Bültenimize Abone Olun Son Yazılar Mail Olarak size gelsin Yazılarımızı Kaçırmayın:

Copyright © Teknoloji Kalemim | Teknoloji Portalı | Türkçeleştirme http://teknolojikalemim.blogspot.com/

28 Şubat 2013 Perşembe

Sony Xperia Z Türkiye'de satışa sunulacak!

Avea, Sony tarafından üretilen en akıllı telefon olma özelliği taşıyan Xperia Z’yi Türkiye’de satışa sunmak için MWC 2013’te düğmeye bastı. Cihaz çok yakında Avea İletişim Merkezleri’nde satışa sunulacak,

Avea, Sony’nin yeni amiral gemisi Xperia Z’yi çok yakında Avea İletişim Merkezlerinde satışa sunmak için Mobile World Congress 2013’te düğmeye bastı.


Sony’nin merakla beklenen akıllı telefonu Sony Xperia Z,  full HD ekranı, 13MP yeni nesil suya dayanıklı kamerası ve 1,5 GHz hızında çalışan dört çekirdekli Snapdragon S4 Pro işlemcisi ile kullanıcılarına yepyeni bir deneyim yaşatıyor. 4G LTE özellikli, Sony'nin dijital kameralarına özgün, akıllı telefonlar için uyarlanmış dünyanın ilk HDR (High Dynamic Range) video görüntü sensörü olan Exmor RS ile olağanüstü kalitede fotoğraf çekilmesine imkân veriyor.

Fujitsu'nun yeni model tableti!

Fujitsu Barselona'da düzenlenen Mobil Dünya Kongresi'nde beklenen yeni modeli STYLISTIC M702 Tablet'i tanıttı.

Dayanıklılığı arttırılmış Android 4 bazlı cihazı, normal tabletlerin su ya da tozdan çalışamayacakları ortamlarda kullanılabiliyor ve tamamen sağlamlaştırılmış modellere göre daha az maliyetli ve hafif bir çözüm sunuyor.


Günümüzde verimlilik sunan temel aletler haline gelen mobil cihazlar aynı zamanda kırılganlar ve kolayca zarar görebiliyorlar. Fujitsu'nun yeni tableti bu sorunu aşmak için tasarlandı.  Çalışanları için mobil cihazlara yatırım yapan şirketlerin iş sürekliliklerini korumalarını sağlıyor. Fujitsu'nun kısmi-sağlamlaştırılmış Android modeli hem ofiste hem de yolda her koşula dayanabiliyor.

İş hayatının çoğunu ofis dışında geçiren profesyoneller için tasarlanan Fujitsu STYLISTIC M702 modeli verimliliğin önündeki tüm engelleri kaldırıyor. Fujitsu'nun STYLISTIC serisinin son eklenen özelliği ise gün boyunca süren pil ömrü. Sadece 590 gram ağırlığındaki STYLISTIC M702 serisi bütün gün kolayca taşınabiliyor, sağlamlık ve dayanıklılık arasında bir seçim yapmaya gerek bırakmıyor.  

Kısmi-sağlamlaştırılmış kasası ve çizilmelere dayanıklı ekranı STYLISTIC M702'yi darbelere ve çiziklere karşı korurken su ve toz geçirmez olması mimarların, tasarımcıların ve müteahhitlerin rüzgârlı ve ıslak inşaat alanlarında bile kolayca elektronik yapı planlarına ulaşabilmelerini sağlıyor. Yeni tablet bir hortumun hemen akabinde bile sigorta uzmanının çalışabilmesini, bölgede raporlama yapmasını ve not almasını mümkün kılıyor. Fabrika ve inşaat işçileri ise toz ve nemin cihazı bozmasından endişe etmeden planlara ve siparişlere yerleşik 4G ve Wi-Fi bağlantısı ile sahadan ulaşılabiliyor, NFC fonksiyonu ile kimlik doğrulatabiliyorlar.

İş yeri için tasarlanan bugünün ve yarının dayanıklı iş tableti

Tüketici cihazlarından farklı olarak Fujitsu STYLISTIC M702 iş gücünü mobilize etmek isteyen Bilgi Sistemleri Üst Yöneticileri için kilit bir özellik olan iş yeri güvenliği göz önünde tutularak tasarlandı. Entegre parmak izi sensörü, tam-disk şifreleme ve uzaktan cihaz kurtarma ve takibi özelliği ile tableti ve veriyi güvene alıyor. Fujitsu, STYLISTIC M702 serisini ofis uygulamaları ve doküman tarayıcısı kullanan 8.1 MP kamera ile donatıyor. Aynı zamanda Sanal Masaüstü Altyapısı ile donatılan tablet güvenlikli ve sürekli veri ulaşımı sağlayan başlıca VDI çözümleri için kolay entegrasyon imkanı sağlıyor. 

Siber savaşta yeni dönem başlıyor!

ABD ve Çin arasında giderek tırmanan siber gerilim, milyarlarca dolarlık ekonomi yarattı. ABD'li devler, sırlarını Çinli hackerlara kaptırmamak için kesenin ağzını sonuna kadar açıyor.

Coca-Cola'nın formülü, Apple'ın planlama aşamasındaki ürünleri, Microsoft'un gizli kodları, Amerikan savaş uçaklarının gizli teknolojileri, ABD'nin ulusal güvenlik sırları ve benzeri pek çok şey Çinli hackerların hedefinde. ABD ve Çin arasında başlayan "siber gerilim" geçtiğimiz haftaya damga vurdu. Amerika'nın en büyük şirketlerine siber güvenlik hizmeti veren Mandiant isimli şirket, Çin ordusu kaynaklı bir hacker grubunun Amerikan kurumlarına ve firmalara siber saldırılar düzenlediğini açıkladı.
OBAMA YASAL DÜZENLEME İSTEDİ

Çin resmi makamları suçlamayı kabul etmese de Pentagon kaynakları Çin'den Amerika'yı hedef alan saldırıları ve Mandiant'ın raporunun doğruluğunu teyit etti. Başkan Barack Obama, kongreyi bir an önce siber saldırılarılara karşı yasal düzenleme yapmaya çağırdı. Obama'ya göre son dönemde artan siber saldırılar hem ekonomiyi hem de ulusal güvenliği tehdit ediyor. Obama; "Önlem alınmazsa bedeli ağır olur" diyor. Mandiant'ın raporuna göre saldırılar şu ana kadar 115 Amerikan şirketini, birçok kamu kurumunu ve bazı düşünce kuruluşlarını hedef aldı. Saldırılar bazen bir ticari sırrı bazen devletin çok özel bir bilgisini bazen de kapalı kapılar ardında hazırlanan sadece belli bilgisayarlarda depolanan siyasi projeleri ele geçirmek üzere yapılıyor. Mandiant'ın raporu savunma bütçesinde kesintiye giden ABD Kongresi'ne mesaj niteliği taşıyor. Rapor Amerika'da gündemi belirledi. Bu sayede Amerika'nın siber savunmaya daha fazla yatırım yapması için zemin de oluşturulmuş oldu. ABD Kongresi siber alandaki faaliyetler için kesenin ağzını açacak. Dolayısıyla ABD hem siber savunma hem de siber saldırı sistemlerini daha büyük bir bütçe ile geliştirecek. Bu alana yapılacak yatırımlar eski savaş mantığını tamamen değiştirecek. Yakın gelecekte düşman devletler birbirlerinin askeri sistemlerini konvansiyonel savaş araçları kullanmadan çökertmeye çalışacak. Yeni bir füze yapmak için harcanan zaman ve para yabancı bir devletin İHA'sının kontrolünü ele geçirmek için kullanılacak. Siber savunmaya yatırım yapıldıkça saldırılar daha karmaşık bir hal alacak. Çatışmalar büyüdükçe "siber savunma" lobisi güçlenecek.

KORKU SAVUNMA EKONOMİSİNİ BÜYÜTÜYOR

2013'te küresel siber güvenlik şirketlerinin toplam cirosunun 70 milyar dolar olması bekleniyor. 2018'de ise 120 milyar dolarlık bir pazar oluşacak. Müşterilerin en yoğun olduğu yer yüzde 40'la ABD. İkinci sırada ise Batı Avrupa var. Devletlerin yanı sıra şirketlerin ticari bilgilerini koruma zorunluluğu siber savunma pazarını daha da büyütecek. Siber güvenlik firmaları dünyadaki pek çok şirkete "ortam kötü sizi koruyalım" mesajı ile gidecek. Oluşturulan algı sonucunda şirketler bu firmalara muhtaç hale gelecek. Artık güvenlik denilince ilk olarak akla üniformalı, eli silahlı, atletik yapılı güvenlik personelleri gelmeyecek. Onların yerini yüz binlerce dolarlık sözleşmeleri olan "siber koruyucular" alacak.

Bilgisayar fan temizliği nasıl yapılmalıdır?

Fan temizliği bilgisayarın performansı için çok önemlidir. Peki fan temizliğini nasıl yapmamız gerekiyor. İşte fan temizliğiyle ilgili önerilerimiz...

Fan, bilgisayarınızda ısınan donanımların soğumasını sağlar, performans ve donanımı oluşturan parçaların sağlıklı çalışması için büyük önem taşır. Fanda zamanla hav ve toz birikir, fan bilgisayarı yeterince soğutamaz. Dolayısıyla bilgisayarın performansı düşer. Fan bakımını ihmal etmek, çok ciddi donanımsal arızalara yol açabilir.
Fanı belirli aralıklarla temizlemenin, aşırı ısınmanın neden olabileceği hasarları önleyeceğini belirten Pratik Servis, fan bakımında yapılması gerekenleri açıklıyor:

Masaüstü bilgisayarlarda temizliğe başlamadan önce, bilgisayar kasasından güç ve diğer kablolar çıkarılmalıdır. Fan; yumuşak, küçük bir fırça ya da blower ile temizlenmelidir. Blower, havayı püskürterek bilgisayarı tozlardan temizler. Blower yoksa soğuk ayarda, düşük basınçta çalıştırmak şartıyla saç kurutma makinası da kullanılabilir.

Dizüstü bilgisayarlar daha hassastır. Plastik aksamlar kolayca kırılabilecek yapıdadır. Vidalar küçüktür ve oldukça ufak tornavidalar yardımıyla sökülür ve takılır. Parçaları söküp çıkarırken oldukça dikkatli davranılmalıdır.

Dizüstü bilgisayar fanını temizlemeden önce bilgisayar kapalı, pil ve güç kablosunun çıkarılmış olması gerekir. Anakart üzerinde bir arada bulunan fan-heatsink ikilisi, işlemci ve ekran kartını soğutur. Söktüğünüz fan-heatsink, yine fırça ya da blower yardımıyla temizlenir.

Fan-heatsink söküldüğünde işlemci üzerindeki termal macun, izopropil alkollü bir bez yardımıyla dikkatle temizlenmelidir. Yeni termal macun, işlemcinin üzerine yanlardan taşmayacak şekilde sürülmelidir.

27 Şubat 2013 Çarşamba

Wikipedia Zero Nedir?

Sanal kütüphane ve bilgi bankası konumundaki rakipsiz online ansiklopedi Wikipedia gelişmekte olan ülkelere yönelik Wikimedia Vakfı tarafından oluşturulan "Wikipedia Zero" projesi kapsamında başlatılan ve halihazırda bazı ülkelerde kullanımaya başlanan bir sosyal sorumluluk projesi aslında.



Wikipedia Zero



Mobil Operatörler ile yapılacak anlaşma sayesinde Wikipedia'nın çok daha hafif ve daha

Vikipedi cep telefonlarında!

Bir sürü bilgiyi öğrenebildiğimiz geniş ansiklopedi Vikipedi artık cep telefonlarında!

Cep telefonları kullanıcıları Vikipedi internet ansiklopedisinin makalelerine SMS ile ulaşabilecekler.

Programın sponsoru olan The Knight Foundation kuruluşunun sitesinde yer alan habere göre proje birkaç ay içerisinde geliştirilmiş olacak.

Vikipedi'nin cep telefonu kullanıcılarına SMS ya da USSD servisleri vasıtasıyla istedikleri makalenin metni alma imkanını veren hizmet üzerinde çalıştığı bildirildi.
Medya ve gazeteciliğe destek veren The Knigt Foundation isimli kar amacı gütmeyen kuruluş servisin geliştirilmesine 600 bin dolar tahsis etti. Proje her şeyden önce İnternet erişiminin kapsamlı olmadığı gelişmekte olan ülkeler için faydalı olacak.

2011 yılının sonunda The Wikimedia Foundation kuruluşu cep telefonu kullanıcılarının Vikipedi makalelerinin metinlerine ücretsiz erişimini sağlayan Wikipedia Zero projesini tanıtmıştı. Sözü geçen proje de gelişmekte olan ülkelerin sakinleri için geliştirilmişti.

Doğu Avrupa, Afrika, Orta Doğu ve Rusya'da servis kullananların toplam sayısı artık 330 milyon kişiyi aşmış oldu. Vikipedi'nin makalelerine ücretsiz ulaşım mobil operatörler ile ilgili sözleşmelere göre sağlanmaktadır.

Ülkücüler Filmini İzle


Film yayından kaldırılmıştır. Film yapımcıların izin vermesi durumunda tekrar yayına alınacaktır.

Daha sonra yapımcıların farklı yapımlar ile karşımıza çıkmaları için DVD satışlarını destekleyiniz. Alacağınız bir DVD bir sonraki Ülkücü Çalışma için katkı olacaktır.



İLETİŞİM

Ülkücüler Film Senaryo: BİLAL KALYONCU
Yapımcı: ARİF İLKE- BİLAL KALYONCU
Yönetmen: HALİL SARI - BİLAL KALYONCU

Youtube paralı mı oluyor?

YouTube'daki bu değişiklik büyük tartışma yaratacak.

YouTube'un yeni telefon uygulamasının kodlarını inceleyenler, internet sitesinin yakında paralı yayın yapan kanallar açmaya başlayacağını keşfetti.

Yeni uygulamanın kodlarında "paralı kanallara üye olmak ve üyeliği bitirmek" ile ilgili satırlar bulunuyor.

Bir süredir Google'ın YouTube'da paralı olarak yayın yapacak kanallar kurmayı planladığı iddia ediliyordu. Uzmanlar yeni telefon uygulamasındaki bu kod satırının bu iddiaların gerçekliğini kanıtladığını düşünüyor.

YouTube'da şu an bazı ülke sınırlamaları dışında tüm içeriğe ücretsiz olarak erişilebiliyor. Bu yeni paralı kanalların aylık üyelik bedelinin 1 ila 5 dolar arasında olacağı düşünülüyor.

YouTube'da açılacak bu paralı kanallar sayesinde yeterince reyting almadığı için yayından kaldırılmış eski programların yeni bölümleri ile internetten devam edebileceği de iddia edildi.

Hackerların uyguladığı yeni yöntem!

Hacker denilince hepimiz korkarız acaba benim sitem hacklenir mi? Şimdi ise bize gelen mailleri açmaya korkuyoruz. İnternet korsanları elektronik postalar ile kullanıcıyı kontrol altına alıyor.

Ayrıca hackerların yeni hedefi e-ticaret ve bankacılık sektörü. Hackerların, ağırlıklı olarak da DDos saldırılarını kullandığı uyarısı yapıldı.



YENİ SALDIRILAR ABD BANKALARINDA DENENDİ

Yeni saldırı yöntemlerinin geçtiğimiz yılın ikinci çeyreğinde ABD bankalarında denendiği ve bazen 70 Gbps büyüklüğünde saldırı seviyelerine ulaşılarak internet hatlarının tıkandığı belirtilen raporda, siber korsanların, e-ticaret ve bankacılık sektörünü gözlerini kestirirken, insanları kandırmak için yeni sosyal mühendislik yöntemleri kullanıyor.

KÖLE BİLGİSAYARLAR

Siber korsanlar açısından DDos saldırları ''köle haline getirilen'' ya da kullanıcısı kandırılarak yazılım yüklenmiş bilgisayar sayısı çok önemli.

Sayısı on binleri bulabilen köleleştirilmiş bilgisayarlar başarılı bir saldırı için önem teşkil ediyor. Böyle sistemlerin, ''kara pazar''larda birkaç bin dolara el değiştirdiği de biliniyor.

Korsanlar bilgisayara sızmak ve onu köleleştirmek için kullanıcıların kafasını karıştıracak elektronik postalar gönderiyor.

RESMİ KURUM ADIYLA GÖNDERİLEN MAİL'E DİKKAT

Bunlar arasında polisten, belediyeden ya da bankadan gönderilmiş gibi gözüken elektronik postalar da bulunuyor.

Söz konusu postanın eki açıldığı zaman, az yer kaplayan ve fark edilmesi her geçen gün zorlaşan bir yazılım kendisini yükleyerek o bilgisayarı korsanın siber ordusunun bir kölesi haline getiriyor.

Akıllı telefonlarda bakteriler yaşıyor!

Akıllı telefonlara yakından bakan bilim insanları bazı bakterilerin yaşadığını farketti.

Bu bakterilerden gıda zehri içerenler de var. Tuvaletlere oranla daha fazla bakteri taşıyan akıllı telefonlar için temizlik çözümleri de var.

Sanat çalışması gibi görünen bu fotograf aslında bir bakteriye ait.

Bilim insanlarının "akıllı telefon bakterileri" olarak adlandırdığı bu canlılar, bizimle sürekli içiçe.

İngiltere'deki Surrey Üniversitesi Mikrobiyoloji bölümü öğrencileri cep telefonlarına yakından bakmaya karar verince bakterileri farkettiler. İnanması zor ama cep telefonlarında tuvaletin 18 katı daha fazla bakteri bulundu.
Öğrenciler, bakterileri laboratuvarlarda ürettiler ve geliştirdiler. Cep telefonunu bakteri üretme kaplarına koyan öğrenciler, 3 gün sonra bu garip yaratıkları görüntülediler.

Üniversiteden Doktor Simon Park, cep telefonlarının sadece iletişim aracı olmadığını, bizim kişisel izlerimizi de taşıdığını söylüyor. Tabii aynı zamanda yediklerimizi, içtiklerimizi de telefonlara bir şekilde bulaştırıyoruz.

Üniversitede süren çalışmalar sırasında bakteriler fotograflandı ve bu görüntüler büyütüldü.

Bu bakterilerin tümü, iğrenç görünmelerine karşın zararlı değil. Ancak, Staphylococcus aureusgibi tehlikeli bazı bakteriler de telefonlarda görülebiliyor. Bu bakteri, "Hastane infeksiyonu" olarak adlandırılıyor. Akıllı telefonların klavye ve benzeri bir dizi tuşa sahip olması, daha çok bakteri taşımalarına neden oluyor. Eski tip telefonlar bu nedenle daha az pis olabilir.

Bu bakterilerden kurtulmanın yolu var mı? En iyi yöntem telefonları temiz tutmak ve mümkün olduğu kadar sık silmek. Cep telefonlarında tuvaletlere oranla 18 kat daha fazla bakteri olduğunu belirten uzmanlar, ıslak mendillerin kullanılmasını öneriyor. Cep telefonlarına bakteri bulaştırmamanın yollarından birisi de, tuvalete giderken, telefonu dışarda bırakmak. Bakterilerin çoğu elden telefonlara geçtiği için, ellerin temizliği, telefona yabancı kişilerin dokunmamasına izin vermemek de çözüm olabilir.

Seyyid Abdülhakim-i Arvasi Kimdir?


Son asırda yetişen, zahir ve batın ilimlerinde kamil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, büyük âlim ve ruh bilgilerinin mütehassısı büyük velidir. Silsile-i aliyyenin otuz dördüncüsüdür. Babası Seyyid Mustafa Efendidir. 1865 yılında Van'ın Başkale kazasında doğdu. 1943‘de Ankara'da vefat etti. Kabirleri Ankara’nın Bağlum nahiyesindedir. 

Babası Seyyid Mustafa Efendi ve bütün dedeleri, zamanlarının âlim ve fadılları idiler. İmam-ı Ali Rıza bin Musa Kazım soyundan olup, seyyid oldukları Irak'taki şer'i mahkeme defterlerinde yazılıdır. Arvasi ailesi, altı yüz seneden beri ilim yaymakla ve en üstün insanlık meziyetlerinde numune olmakla tanınmış ve halk arasındaki ayrılıkları gidermekte, milli birliği sağlamakta büyük vazifeler üstlenmiş ve bunları devam ettiregelmişlerdir.

İlk tahsilini babasının huzurunda gördü. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri Nehri'de gördüğü bir rüya üzerine tahsiline daha büyük ehemmiyet verdi. Bu rüyayı şöyle anlatmaktadır:

Nehri isimli kasabada din ve fen ilimleri üzerine tahsil görüyordum. Ramazan ayını ailemle birlikte geçirmek üzere memleketime döndüm. Henüz ilk mektep kitaplarını tahsil ettiğim zamanlardı. Ramazan ayının on beşinci Salı gecesi, rüyada Allah'ın Resulünü gördüm. Yüce bir taht üzerinde risalet makamında oturmuşlardı. Onun heybet ve celali karşısında dehşete düşmüş, yere bakarken, arkamdan bir kimse yavaş yavaş sağ tarafıma yanaştı. Göz ucuyla kendisine baktım. Kısaya yakın orta boylu, top sakallı, aydınlık alınlı bir zat... Bu zat sağ kulağıma işitilmeyecek kadar hafif bir sesle, fıkıh ilminin hayz meselelerinden bir sual sordu: "Hayz zamanında bir kadının, camiye girmesi uygun değilken, iki kapılı bir caminin bir kapısından girip öbür kapısından çıkmakta şer'an serbest midir?" Allah Resulünün heybetlerinden büzülmüştüm. Suali tekrar sormaması için gayet yavaşça ve alçak bir sesle; "Dinin sahibi hazırdır, buradadır" diye cevap verdim. Maksadım, onun huzurunda kimsenin din meselelerine el atamayacağını anlatmaktı. Resulullah efendimiz, ses işitilemeyecek bir mesafede bulunmalarına rağmen cevabımı duydular. Durmadan; "Cevap veriniz!" diye üst üste iki defa emir buyurdular.

Ertesi gün, öğle namazı vaktinde pederimin camiye geliş yolları üzerinde durdum. Kendilerine bir şeyi arz edeceğimi hissederek yanıma geldiler. Rüyamı anlattım. Yüzlerine büyük bir sevinç dalgası yayılırken; "Seni müjdelerim! Âlemin Fahri seni mezun ve din bilgilerini tebliğe memur buyurdular. İnşâallah âlim olursun! Bütün gücünle çalış" diyerek rüyamı tabir etti. Babama; "Kâinatın efendisi huzurunda, bunca din meselesi dururken bana hayz bahsinden sual açılmasının ve cevabının tarafımdan verilmesi hakkındaki Resulullahın emrinin hikmeti nedir?" diye sordum şu cevabı verdi:
"Hayz, fıkıh bilgilerinin en zoru olduğu için, böyle bir sual, senin ileride din ilimleri bakımından çok yükseleceğine işarettir.”

Bu rüyadan sonra, on sene müddetle, Cuma gecelerinden başka hiç bir geceyi yorgan altında geçirdiğimi hatırlamıyorum. Sabahlara kadar dersle uğraşıp insanlık icâbı uykuyu kitap üzerinde geçirdim. İnsan gücünün üstünde denilebilecek bir gayret ve istekle çalıştım.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, öğrendiği fıkıh, tefsir gibi ilimlerin yanında kendisini mânevi yoldan yetiştirecek bir rehbere kavuşma arzusu ile yanıyordu. Diğer taraftan Seyyid Tâhâ-i Hakkâri'nin halifesi Seyyid Fehim-i Arvasi, rüyasında Allahü teâlânın Resulünü gördü. Peygamber efendimiz kendisine; "Abdülhakim'in terbiyesini sana ısmarladım" buyurmuştu.

Nihayet Seyyid Abdülhakim Arvasi, 1878 (H.1295) yılında Seyyid Fehim-i Arvasi hazretlerinin huzuruna kavuştu ve hocasından aldığı ilk emir, tevbe ve istihare oldu. İstiharede şöyle bir rüya gördü: 
Seyyid Tâhâ hazretleri, camide, talebesi Seyyid Fehim'e şu emri veriyordu: "Abdülhakimi al, elbisesini soy, cevâzimât-ı hams çeşmelerinde kendi elinle tamamen yıka! Sonra ikimize de imam olsun!.. Seyyid Fehim hazretleri onu alıp cevâzımât-ı hams çeşmelerinde yıkıyor, o da elini onun omuzuna koyarak, sağ ayağını kendisi için serilmiş olan seccadeye bırakıyordu. 

Bu rüya onun talebeliğe kabul edildiğine dair gayet açıktı. Tabire muhtaç kısmı sadece cevâzımât-ı hams tabiri idi. Cevâzım cezm'in çoğulu olup kat'i, kesin demektir. Hams yani beş adedi ise âlem-i emrin, latifenin tasfiyesine işaret olduğu açıktı. Rüyanın başka tabire muhtaç olmayan açıklığı ayrı bir ilahi lütuf ve sonsuz bir ihsandı.

Seyyid Abdülhakim Arvasi, gördüğü bu rüyanın tesiri ile büyük bir aşkla ilim tahsil edip, ilimde ilerlediği gibi, Seyyid Fehim hazretlerinin sohbet ve teveccühleri ile gönlünü nurlandırdı. 

Yüksek tahsilini zamanın en büyük âlim ve evliyası Seyyid Fehim Arvasi hazretlerinin huzurunda tamamladı. 1300 hicri sene başında ilm-i sarf, nahv, mantık, münazara, vad', beyan, meani, bedi', belagat, kelâm, usul-i fıkıh, tefsir, tasavvuf, ulum-i hikemiyye yani hikmet-i tabi’iyye (fizik, biyoloji), hikmet-i ilahiyye, riyaziyye (yani matematik, geometri), hey’et (astronomi) gibi zahir ilimlerde icazet (diploma); tasavvufun Nakşibendiyye, Kadiriyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye ve Çeştiyye yollarından hilafet aldı. Başkale'de otuz yıl kadar tedris ve irşad ile meşgul oldu. Yani ders okuttu ve insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattı.

1914 (H. 1332)te Birinci Dünya Harbi çıkıp Ruslar Doğu Anadolu'yu işgal edince, Başkale'den hicret edip, Irak'a, oradan Adana, Eskişehir ve 1919 (H. 1337)da İstanbul'a geldi. Eyüp Sultan'da önce yazılı medreseye, sonra Gümüşsuyu Tepesindeki Mürteza Efendi Dergahına yerleşti ve Kaşgari Hanekahı meşihatına tayin olundu. İslam halifelerinin ve Osmanlı Sultanlarının sonuncusu olan Sultan Vahideddin tarafından Medrese-i mütehassısin denilen İlahiyat Fakültesinde tasavvuf müderrisi yani ordinaryüs profesörü olarak 8 Zilkade 1919 (H. 1337) tarihli ferman ile tayin edildi.

Anadolu'da çarpışan Kuvay-ı Milliyenin galip gelmesi için para, mal ve dua ile yardım edilmesi, eli silah tutanların onlara katılmaları için milleti teşvik ederek çok kimseyi Anadolu'ya gönderdi. Çok yardım yapılmasına sebep oldu. Uzun zaman irşad, vaaz ve tedris ile meşgul olup hayatının sonuna doğru İzmir'e gönderildi. Zor şartlar altında İzmir'de kaldığı sırada ihtiyarlığın da verdiği takatsizlikle hastalandı. Ankara'ya getirildi. Ankara'ya geldikten birkaç gün sonra 27 Kasım 1943 (H. 1362) tarihinde sıkıntılarla dolu dünyadan ahirete intikal etti. Ankara'nın kuzeyinde bulunan Bağlum nahiyesinde defnolundu. Kabri ziyaret edilmekte, huzurunda yapılan dualar kabul olunmaktadır.

Seyyid Abdülhakim Arvasi vücutça gayet mutedil ve kusursuzdu. Buğday tenliydi. Alnı geniş ve açıktı. Kaşları birer hilal gibi olup, kabarık ince ve ölçülüydü. Nur bakışlı gözleri iriceydi. Burnu ahenkli ve normalden büyükçeydi. Yüzü zayıfça olup sakalı sıktı. Bedeni iri yapılı olup, insana mutlak surette hürmet telkin edici bir vakar ve heybeti vardı.

Her hâli ve hareketi ile İslamiyet’e uyardı. Çok mütevazı olup; "Ben" dediği işitilmemişti. Çok heybetli ve temkin sahibiydi. Çok misafir severdi. Yardım yapmaktan hoşlanırdı. Ziyaretlere gider, davetlere icabet ederdi.

Seyyid Abdülhakim Arvasi din bilgilerinde ve tasavvufun ince marifetlerinde derin bir derya idi. Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormaya gelir; sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevabını alır; sormaya lüzum kalmadan o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi. Teveccühünü, sevgisini kazananlar, sayısız kerametlerini görürdü. Çok mütevazı, pek alçak gönüllüydü. Eyüp Sultan, Fatih, Bayezid, Bakırköy, Kadıköy, Beyoğlu'nda Ağa Cami-i şerifleri kürsilerinde senelerce ilim neşretmiştir. Sultan Selim Cami-i şerifi yanındaki Süleymaniyye Medresesinde, tasavvuf müderrisi (profesörü) iken Er-Riyad-üt-Tasavvufiyye kitabını yazmıştır. Tasavvuf hakkında risale büyüklüğünde müteaddid mektupları vardır. Mevlid okunmasının ve tesbih kullanmanın başlangıç ve meşruiyeti hakkında bir risale, Rabıta-i Şerife Risalesi, Sahâbe-i Kirâm ve Ecdad-ı Peygamberi risaleleri, İslam Hukuku, Keşkul ve Sefer-i Ahiret isimli eserleri, Arabi, Farisi ve Türkçe şiirleri pek kıymetlidir.

Yetiştirdiği seçkin din adamlarının en selahiyyetlisi; çeşitli din ve fen kitaplarının yazarı, eczacı, kimyager ve emekli öğretmen albay Hüseyin Hilmi Işık beyefendidir. 1929'dan 1943 senesine kadar o büyük zattan ders almış, Arabi ve Farisi tercümeler yaparak gençliğe hizmet için çalışmıştır. Türkçe, Arabi, Farisi, Almanca, Fransızca ve İngilizcenin yanında, başka dillerde de çeşitli din kitapları neşretmiştir. Bütün ilim ve feyzini, Abdülhakim Arvasi'den aldığını eserlerinde belirtmektedir.

25 yıl önceki rüyadaki şahıs
Seyyid Abdülhakim Efendi, 1897 yılında hac vazifesi ile Hicaz'a geldiğinde önce Medine'ye gelip Peygamber efendimizin kabr-i şerifini ziyaret etti. Yanında Hacı Ömer Efendi isimli eşraftan bir zat vardı. Onunla beraber bir gece, mübarek Ravza'da akşam namazından sonra, yüzünü saadet şebekesine döndürmüş, son derece edep ve hürmet içerisinde beklerken, sağ tarafında oturan Hacı 
Ömer Efendi kulağına eğilip yavaşça:
"Refikam, şu anda özür sahibidir. Peygamber Mescidini ziyarete gelemez. Bâb-üs-Selâm'dan girerek Peygamber huzurunda bir selam verip, Bâb-ı Cibril'den çıkmasına şer'an müsaade var mıdır?" dedi.

Seyyid Abdülhakim hazretleri o anda 25 yıl önceki rüyanın hatırına gelmesi ile korkuyla sarsıldı. Hacı Ömer Efendinin yüzüne bir daha baktı. Evet 25 yıl önce rüyasında gördüğü şahıs da bu şahıstı. 

Yavaşça:
"Bu sualin cevabına mezun olmak şöyle dursun, bilakis memurum!" buyurdu. Ancak rüyada olduğu gibi Resulullah efendimizin huzurunda bulunduğundan cevap vermekte mazur olduğunu bildirdi. Bâb-ı Rahme'den dışarı çıktıktan sonra hem meseleyi cevaplandırdı ve hem de rüyayı tafsilatı ile anlattı.

Sultanın dua ve yardım istemesi
Sultan Vahideddin Han kendilerini çok sever, takdir ederdi ve dualarını isterdi. Nitekim Abdülhakim Efendi hazretleri şöyle anlattı:
Memleketin işgal altında bulunduğu ve kurtuluş savaşının başladığı günlerdi. Beşiktaş'ta Sinanpaşa Câmiinde vaaz edip çıkıyordum. Kapı önünde duran bir saray arabasından, kibar bir bey inip; "El melikü yakraükesselâm ve yed'uke iletta'âm" yani "Sultan sana selam ediyor ve seni iftara çağırıyor" dedi. Araba ile saraya gittik. İstanbul'un seçilmiş vaizleri, imamları çağırılmıştı. Yemekten sonra ser müsâhib geldi. Sultanın selamı var. Hepinizden rica ediyor. Anadolu'da kâfirlerle çarpışan kuvây-ı milliyenin galip gelmesi için dua etmenizi ve Anadolu'daki mücahidlere para ve dua ile yardım etmeleri, eli silah tutanların onlara katılmaları için milleti teşvik etmenizi rica ediyor, dedi. Bu emir üzerine çok kimseyi Anadolu'ya gönderdim. Çok yardım yapılmasına sebep oldum.

Bir defasında da Sultan Vahideddin Han, Ramazân-ı şerif ayında Hırka-ı seâdetin bulunduğu odayı ziyaret edecekti. Seyyid Abdülhakim Efendi'yi de davet etti. Diğer ileri gelen devlet adamları ve din adamları da oradaydı. Bu vakanın devamını hizmetlerini gören Şakir Efendi şöyle nakletmektedir:
Sultan tam Hırka-i seâdetin bulunduğu odanın kapısına gelince, Abdülhakim Efendi nerededir? diye sordu. Oradaki kalabalık birbirlerine bakıştılar. O isimde birisini tanımıyorlardı. Arkaya doğru haber verdiler. Efendi hazretleri, benim ismim Abdülhakim der demez, sultan sizi bekliyor diyerek, hemen yol açtılar. Sultan kendilerini bekleyip yan yana biri dünya, biri ahiret sultanı olarak, Sultanü'l-enbiya Peygamber efendimizin seâdetli hırkalarının bulunduğu odaya girdiler. Beraberce ziyaret ettiler. Çıkınca Sultan bereket sayarak orada olanlara birer mendil, ona ise iki mendil hediye etmişler. Ben dış kapıda Efendi'yi bekliyordum. Geldiler ve ziyaretlerini anlattılar. (Sultan herkese bir mendil verdi, bana iki tane verdi. Birisi senindir) buyurup birini bana verdiler.

Abdülhakim Arvasi hazretleri siyasete hiç karışmamış, siyasi fırkalara bağlanmamıştır. Bölücülüğe karşıydı. Talebeleri kendisine tekkelerin kapatılması ile ilgili olarak sorduklarında:
"Hükümet, tekkeleri değil, boş mekanları kapattı. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmışlardı" demiştir. Bu muazzam görüş, o günlerin umumi manada tekke ve dergah tipine ait teşhislerin en güzelidir.

Kanunlara uymakta çok titiz davranır, konuşmalarında da bunu tavsiye ederdi. 

Abdülhakim Efendinin yemesi, içmesi, yatması, kalkması, konuşması, susması, gülmesi, ağlaması hep İslamiyet’e ve Resulullah efendimizin hâline uygundu. Onun yemesini gören sanki âdet yerini bulsun diye yiyor zannederdi. Az yer, lokmaları küçük alır ve yavaş yerdi. Yakınları onu otuz senedir kaylule yaparken veya yatarken bir defa olsun sırt üstü veya sol tarafına dönüp yatmadığını söylemişlerdir. Hep sağ yanı üzerine yatar, sağ elinin içini sağ yanağı altına koyar, öyle yatardı. Her hâli istikamet üzere idi. "İstikamet yani Allahü teâlânın beğendiği doğru yol üzere olmak kerametin üstündedir" sözünü sık sık tekrar ederdi.

Çok mütevazı, pek alçak gönüllü idi. Ben dediği hiç işitilmemişti. İslam âlimlerinin adı geçtiği zaman:
"Bizler o büyüklerin yanında hazır olsak sorulmayız, gaib olsak aranmayız." Ve, "Bizler o büyüklerin yazılarını anlayamayız. Ancak bereketlenmek için okuruz" buyururdu. Halbuki kendisi bu bilgilerin mütehassısı idi.

Abdülhakim Arvasi hazretlerinin kıymetli sözlerinden bazıları:
"Her peygamber, kendi zamanında, kendi mekanında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselam ise her zamanda her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu olamayacak bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın Onu tenkit edecek iktidarı yoktur."

"Hak teâlânın hakimliğini tanıdığınız, emaneti ve emniyeti bozmayarak çalıştığınız zaman, birbirinizi ne kadar sevecek, birbirinize ne kadar bağlı kardeşler olacaksınız. Sizin o kardeşliğinizden Allah’ın merhameti neler yaratacaktır. Kavuştuğunuz her nimet, hep Hakk'a imanın hasıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü teâlânın merhamet ve ihsanıdır. Gördüğünüz her musibet ve felaket de; hep kızgınlığın, nefretin ve düşmanlığın neticesidir. Bunlar ise hakkı tanımamanın, zulüm ve haksızlık etmenin cezasıdır."

"Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür."

"Evliyanın sözünde rabbani tesir vardır."

"İnsanı kaplayan sıkıntıların birinci sebebi, Hakk'a karşı şirk ve müşrikliktir. İlim ve fen ilerlediği halde, insanlığın ufuklarını sarmış olan fesat karanlığı hep şirkin, imansızlığın, vahdetsizliğin ve sevişmezliğin neticesidir. Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, ızdırap ve felaketten kurtulamaz. Hakk'ı tanımadıkça, Hakk'ı sevmedikçe, Hak teâlâyı hakim bilip, Ona kulluk etmedikçe, insanlar, birbiri ile sevişemez. Hak'dan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur."

"Müslümanların öğrenmesi lazım olan bilgilere Ulum-i İslamiyye (Müslümanlık Bilgileri) denir. İslam dininin emrettiği bu bilgileri Resulullah aleyhisselam ikiye ayırmıştır. Biri, "ulum-i nakliyye", yani din bilgileri; diğeri "ulum-i akliyye" yani fen bilgileridir, buyurmuştur. Din bilgileri, dünyada ve ahirette, huzuru, saadeti kazandıran bilgilerdir.

Bunlar da ikiye ayrılır: "Ulum-i aliyye" yani yüksek din bilgileri ve "ulum-i ibtidaiyye" yani alet ilimleri. İslam ilimlerinin ikinci kısmı olan akıl bilgilerinin yani tecrübi ilimlerin iyi öğrenilmesi, ince ve derin din bilgilerinin kolay ve açık anlaşılmasına yardım eder. Riyazi fizik öğrenmek, din bilgilerini kuvvetlendirir. Astronomi, aritmetik ve geometri, dine yardımcı bilgilerdir. Tecrübi fizikteki (tecrübe ve isbat edilenlere esasen uymayan) birkaç yanlış teori ve hipotezden başka hepsi dine uymakta, imanı kuvvetlendirmektedir. İlahi fizik (metafizik) bilgilerinden, çürük, bozuk olanları dine uymaz. Bu ilimler öğrenilince, din bilgilerinin akli ilimlere uyan ve akli bilgilerle çözülmeyen yerleri ve sebepleri meydana çıkar ve akla uygun sanılmayan, aklın erişemediği meselelerin inkâr edilemeyeceği anlaşılır."

"Kur'an-ı kerimden ve Resul aleyhisselamın hadis-i şeriflerinden sonra en kıymetli kitap, İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabıdır. Hanefi mezhebinde en mükemmel ve en kıymetli fıkıh kitabı, İbni Abidin'in Dürrül-Muhtar haşiyesidir. Şafii’de Tuhfet-ül-Muhtac kitabıdır."

"İslam dini, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan, usul ve kaidelerdir. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyet’in içindedir. Eski dinlerin görünür görünmez bütün iyiliklerini, İslamiyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, muvaffakiyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan, akılların kabul edeceği esaslardan ve ahlaktan ibarettir. Yaradılışında kusursuz olanlar onu reddetmez ve nefret etmez, İslamiyet’in içinde hiçbir zarar yoktur. İslamiyet’in dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz."

"Son zamanlarda, tekkeler cahillerin eline düştü. Dinden, imandan haberi olmayanlara şeyh denildi. Din düşmanları da, bu şeyhlerin sözlerini, oyunlarını ele alarak dine hurafeler karışmıştır, dedi. Halbuki bozuk tarikatçıların sözlerini, işlerini din sanmak, bunları tasavvuf büyükleri ile karıştırmak, çok yanlıştır. Dini bilmemek, anlamamaktır. Dinde söz sahibi olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerini tanımak, o büyüklerin kitaplarını okuyup, iyi anlayabilmek ve bildiğini yapmak lazımdır. Böyle bir âlim bulunmazsa, din düşmanları, meydanı boş bulup, din adamı şekline girer. Vaazları ile, kitapları ile, gençlerin imanını çalarak millet ve memleketi felakete götürürler."

"Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlakınızla, sözlerinizle, İslam’ın vakarını, kıymetini gösterdiğiniz gibi, giyiminizle de saygı ve ilgi toplayınız."

"Çeşitli, lezzetli yemeklerle ve tatlı, soğuk şerbetlerle bedenlerinizi rahat ve hoş tutunuz."

"Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, tabiat kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları diyoruz. Bir iş yapmamız, bir şeyi elde etmemiz için, bu işin sebeplerine yapışmamız lazımdır. Mesela buğday hasıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lazımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın bu âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ sevdiği insanlara iyilik, ikram olmak için ve azılı düşmanlarını aldatmak için bunlara, âdetini bozarak sebepsiz şeyler yaratıyor."

"Tek vakit namazımı kaçırmaktansa, bin kere ölmeyi tercih ederim."

"Namaz, aman namaz, nerede ve ne şart altında olursa olsun mutlaka namaz kılın."

“En büyük edep, ilahi hududu muhafazadır, gözetmektir." 

"Allahü teâlâ bir kuluna iman vermişse ona daha ne vermemiştir. İman vermemişse ona daha ne vermiştir!” 

"Bizim meclisimizde bulunanlar, sükut içinde otursalar ve sükuttan başka bir şey görmeseler bile, din bahsinde âlim geçinenlerin hatalarını keşfederler, bir bir çıkarırlar."

“Kur'an-ı kerim şifadır. Fakat şifa, suyun geldiği boruya tâbidir. Pis borudan şifa gelmez.”

“Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velinin irade ve ihtiyarı ile değildir. İlahi hikmet öyle gerektiriyor demektir.”

“Allahü teâlâ sırrını eminine verir. Bilen söylemez, söyleyen bilmez.”

“Ahmaklık, hatada ısrar etmektir.”

“Din bilgileri, dünyada ve ahirette, huzuru, saadeti kazandıran bilgilerdir.”

“Allahü teâlâ dilediğini yapar. İster sebepli ister sebepsiz, dilediği gibi azap veya lütfeder. Güzel ve doğru Onun dilediğidir.”

“Allahü teâlâ bize rahmetiyle muamele etsin. Adaletiyle muamele ederse yanarız.” 

“Riya olmasın diye cemaatten kaçanlar ayrı bir riya içindedirler.”

“İlim cehli izale eder, yok eder, ahmaklığı değil.”

“Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, iman eksikliğidir.”

Talebelerinden bazıları o ilim deryası büyük veliden şu sözleri ve menkıbeleri nakletmişlerdir.

Talebelerinden Hâfız Hüseyin Efendi anlatır: 
Tahsilimi İstanbul'da yaptım. Arabi ve Farisi'yi iyi bilirdim. Her toplulukta söz sahibiydim. Bir gün beni Abdülhakim Arvasi hazretlerine götürdüler. Maksadım orada da söz sahibi olmaktı. Kendisine çok yakın bir sandalyeye oturdum. Sohbete başladı. Hemen sonra sandalyede oturmaktan haya edip, yere indim. Sohbette, hiç bilmediğim, duymadığım şeyleri anlatıyordu. Yakınında yere oturmaktan da haya edip biraz geri çekildim. Biraz daha biraz daha derken nihayet kendimi kapının önünde buldum. Nerede ise kapıdan dışarı çıkacak hâle gelmiştim. Ben yıllarca şeyhlik postunda oturmuş talebeleri olan biriydim. Seyyid Abdülhakimi görünce ancak talebe olacağımı anladım ve talebelerime:
"Seyyid Abdülhakim Efendiyi görünce, tanıyınca şeyhliğin ne olduğunu anladım, eteğine yapışmaktan başka işim kalmadı" dedim. O büyük zata talebe olmakla şereflendim.

Otuz yıl boyunca yanından ayrılmayan yakını Şakir Efendi anlatır: 
Bir sabah dergahın mescidinde namaz kılıyorduk. Efendi ile ikimizdik. Her zamanki gibi beni imam yaptılar. Mescidin giriş kısmı baştan başa camekân olduğundan girişteki sofa şeklinde oturma yerinden mescidin içi apaçık görülürdü. Biz namaza hazırlanırken zevcem de gelip sofa kısmında çaylarımızı hazırlamaya koyulmuştu. Namaz ve dua bitince, sofaya geçtik. Gördük ki semaverin etrafında iki çay bardağı yerine bir sürü bardak. Zevceme, bu kadar bardağa lüzum olmadığını söyleyip, niçin ikiden çok bardak getirdin, deyince, şu cevabı aldım: "Hayret! Arkanızda büyük bir cemaat vardı. Şimdi dağılmış."

Talebelerinden İlyas Efendi anlatır: 
Bir gün yaşlı bir kadın marangoz dükkanıma gelip; "Bir odalı evim var. İkinci bir oda yaptırıyorum. Kiraya verip onunla geçineceğim. Bedelini kira parasından vermek üzere, bana bir kapı ve pencere yapar mısın?" dedi. Yarın gel, konuşuruz dedim. Maksadım, Seyyid Abdülhakim Efendi'ye gidip danışmaktı. İkindi vakti dergâhlarına gittim. Hâlimi sordular. "Müşteri geliyor mu?" dediler. "Geliyor" dedim. Fakat sormak için gittiğim kadını unutmuştum. "Sipariş veren oluyor mu?" dediler. "Bugün yok" dedim. "Kadın müşterileriniz oluyor mu?" buyurdular. Gene hatırlamadım. Bunun üzerine; "Bugün gelen kadının işini gör!" buyurdular. Ancak o zaman hatırlayabildim.

Bir gün Bayezid Camiinde vaaz verirlerken konu ile hiç ilgisi olmadığı halde; "Sizden biriniz, eve gidip, çocuğunu çatıya kiremitler üzerine çıkmış, güvercin kovalar görürse, bağırmadan, güzellikle, yavrum bak sana neler getirdim, şeker aldım, desin, onu tutup içeri aldıktan sonra azarlasın" buyurdu. Vaazı dinleyen Akhisarlı bir zat içinden şimdi bunun da ne ilgisi var diye geçirdi. Vaazdan sonra evine gidince baktı ki çocuğu evin damına çıkmış, kiremitler üzerinde güvercin yakalamak peşinde, nerede ise kenardan düşecek halde. Çocuk küçük olup üç-dört yaşındaydı. Hemen Abdülhakim Efendinin nasihatlerini hatırladı ve öyle yaptı. Çocuk düşmekten kurtuldu.

Necib Fazıl Kısakürek anlatır: 
Sene 1941... Almanlar sınırımızda. Ben, bir gazetede çıkan yazılarımda da üstüne bastığım gibi, İkinci Dünya Harbine girmemizin bir an meselesi olduğuna kâniim. Bu meseleyi huzurlarında savunuyorum. Lütfen dinliyorlar. Etraflarında yakınlarından birkaç kişi ve avukat Mahmud Veziroğlu isminde kendisini sevenlerden bir zat... Harbe sürüklenmek mecburiyetimizi riyazi bir vâkıa hâlinde gösteriyor ve anlatıyorum. Sonuna kadar dinledikten sonra buyurdular ki: "Harbe girilmez. Yalnız Birinci Cihan Harbinde olduğu gibi pahalılık olmasa, vesika usulü çıkmasa." Buyurdukları gibi oldu. Harbe girmedik. Fakat pahalılık, vesika usulü milleti kavurdu. Mahmud Bey, bana bu kerameti sık sık tekrar eder ve; "Müthiş, müthiş!.. herkes harbi beklerken; "Harbe girilmez" ve kimse vesika usulünü beklemezken "O olacak" buyurmaları büyük keramet" derdi.

Faruk Bey anlatır: 
Bundan yıllarca evvel, oğlum Nevzad, o zamanlar oturduğumuz apartman katının balkonundan aşağıya, beton bir zemin üzerine düştü. Çocuğu koma hâlinde bir hastaneye yetiştirdik. Ayıldı. Fakat akli melekelerini kaybetmiş haldeydi. İstanbul'a götürdük. Bütün mütehassıs sinir ve akıl doktorlarına gösterdik. Hemen hepsi ümit göremediklerini söylediler. Bir Rum doktor erken bunama teşhisini koydu ve şifası yok hükmünü bastı. Büluğ çağındaki çocuğumu, büyük amcası Abdülhakim Efendinin kollarına teslim ettim. Çocuk tekkede kırk gün kaldı. Bu müddet içinde, onu nazarlarından ayırmadılar. Sadece; "Mahzunum, mahzunum!" diye içlenerek işi, Allahü teâlâya havale ettiler. Kırk gün sonra Nevzad, hiç bir zaman sahip olmadığı maddi ve manevi bir sıhhate kavuştu. Hukuk Fakültesini bitirdi. Uzun yıllar DSİ'de avukatlık yaptı, oradan emekli oldu. Abdülhakim Efendi, biraderzadeleri olan Faruk Işık Efendiyi çok severdi. Birisini methetmek isteseydi; "Faruk hariç hepimizden iyidir" derdi. Kabri, Abdülhakim Arvasi'nin ayak ucundadır.

Bayezid Camiinde; Erzincan zelzele felaketinden bir hafta kadar önce: "Allahü teâlâ, zinanın aşikâr olduğu yerlere zelzele ile ceza verir. Erzincan gibi" buyurmuşlar. Kimse o esnada bu manayı anlayamamış, ama bir hafta sonra, duyanlar bu büyük bir kerametti, anlayamadık demişlerdir.

Talebelerinden Tahir Efendi anlatır: 
Abdülhakim Efendi hazretleri buyurdular ki: "Evliyanın huzuruna dolu giden boş, boş giden dolu döner." Bir gün bana; "Tahir Efendi, evinde kitap kalmasın, kitapları evden çıkar, başkalarına ver" buyurdular. Eve gittim. Kıymetli kitaplarıma kıyamadım. Emirleri yerine gelsin diye, birkaç kitap verdim. Yatsıdan sonra yattım. Abdülhakim Efendiyi gördüm. "Tahir, kitapları evden çıkardın mı?" buyurdular. Kalktım. Abdest aldım. İki rekat namaz kıldım. Yine yattım. Daha uyuyamamıştım. Abdülhakim Efendi geldi. "Hâlâ kitapları evde mi saklıyorsun?" buyurup, celâllendi. Korktum. Hemen kalkıp, bütün kitaplarımı evden çıkardım. Geldim yattım. Ancak uyuyabildim. Sonradan anladım ki, bizi terbiye etmek için, kitaplardan uzaklaştırıp, bende olanları alıp, kendinde olanları bize vermek için bu yolu seçmişlerdi.

Ne zaman Abdülhakim Efendi hazretlerine gitsem, Ziya Bey yanında otururdu. Ziya Beye bir kitap verir, okuturlar ve izah ederlerdi. Bir gün yine öyle bir sohbette, Ziya Beye kitap okutup, kendileri izah ediyordu. İçimden, benim Arabi ve Farisim Ziya Beyden iyidir. Niçin hep ona okuturlar da, bana hiç okutmazlar diye geçti. O gece rüyada Abdülhakim Efendinin huzurunda idim. Gene Ziya Beye bir kitap vermişler, okutuyorlardı. Ama Ziya Beyi sarıklı, âlim kıyafetinde gördüm. Abdülhakim Efendi, Ziya Beyi bana gösterip; "Biz, boşuna emek vermeyiz" buyurdular. Uyanınca o düşünceme çok pişman oldum.

Bir gün Abdülhakim Efendiye gidiyordum. Yolda, kendi kendime, Abdülhakim Efendiye arz edeyim, evliyalıkta yükselmek büyük iş, bizim küçük gayretimizle elde edilmez, himmet buyursunlar teveccüh eylesinler de, o yüksek makamlara beni kavuştursunlar diye düşünüyordum. Vardım. Bahçede yalnız oturuyorlardı. Selam verip ellerini öptüm. Yüzüme bakıp; "Tahir, şu ağaç ne ağacıdır?" buyurdu. "Manolya" dedim. "Şu nedir?" buyurdu. "Gül" dedim. "Ya Tahir, bunların suyu bir, havası bir, toprağı bir de, niçin boyları farklıdır? Mesela şu çimene ne yapılsa gül ağacı olabilir mi, gül de, manolya kadar büyür mü?" buyurdu. "Hayır efendim" dedim. "Demek ki, farklılık istidatlarından kabiliyetten geliyor. Ve demek ki, çim; ot, gül gibi, gül de manolya gibi olmaz!" buyurup tekrar bana baktılar. "Kusurumu bağışlayın efendim" dedim.

Diş hekimi emekli albay Sabri Bey anlatır: 
Abdülhakim Efendi, arada bir bana, teyemmüm nasıl yapılır diye göstererek öğretirdi. Kendi kendime, şimdi su olmayan yer yok, acaba neden bu kadar teyemmüm üzerinde duruyor derdim. Vefatından otuz sene sonra, ellerimde yara çıktı. Hatta bir başparmağımı kestiler. Doktorlar ellerine su vurmayacaksın dediler. Üç sene teyemmümle yani onların gösterdiği şekilde teyemmüm ederek namaz kılmak zorunda kaldım. 

Halid Turhan Bey anlatır: 
Bir gün ziyaretlerine gitmiştim. Kütüphanelerinden bir kitap çekip, bir yerini açıp bana verdiler ve; "Buyurun, okuyun!" buyurdular. Arapça idi. Okumaya çalıştım. Yanlış okuyunca düzeltirlerdi. Bir daha okuttular ve gene yanlışlarımı düzelttiler. Sonra; "Türkçeye çevirin!" buyurdular. Takıldığım çok ibareler oldu. Yardım ettiler, hatta kendileri tercüme ettiler. Bir daha okutup, bir daha tercüme ettirdiler. İyice anlamıştım. Vefatlarından yirmi sene kadar sonra, kütüphane müdürlüğü için, Ankara'da imtihana girdim. İmtihanda elime bir Arapça kitap verdiler ve bir yerini açıp, okuyun dediler. Bir de ne göreyim, Abdülhakim Efendinin verdiği kitap ve açtıkları sayfa değil mi? Okudum, tercüme ettim. İmtihanı kazandım. Kütüphane müdürü oldum. Ama imtihandan çıkınca, Efendinin bu büyük ve açık kerametini görünce hüngür hüngür ağladım.

26 Şubat 2013 Salı

Peygamberimizin Ayak İzi Nasıl Oluşmuştur?


Peygamber efendimizin aleyhisselatü vesselam ayak izinin İslam literatüründeki ismi Nakş-ı Kadem-i Şeriftir Efendimizin(s.a.v) ayak izinin oluşumu şöyle tarif edilmektedir:

''Peygamber Efendimizin bir mucizesi de yumuşak maddelere mesela kuma bastığı zaman ayak izlerinin belli olmaması fakat, taşa, sert maddelere bastığında izlerin çıkmasıydı. Mübarek ayağının bastığı ve iz bıraktığı bazı taş ve mermerler bir yadigar olarak asırlarca saklanmış elden ele emanet edilerek bereketlenilmiştir. Özellikle Müslüman devlet adamları, padişahlar bu kıymetli yadigarları önemli yerlerde özel muhafaza altına ederek, saklayıp, ziyaret etmişler ve ettirmişlerdir"

Türkiyede bulunan ayak izi ise, İstanbul, Topkapı Sarayında Mukaddes Emanetler Dairesinde korunmaktadır Peygamber efendimizin, Miraca çıkarken bastığı kayanın üzerine çıkan mübarek ayak izidir ve Hırka-i Saadet odasında bir dolap içinde muhafaza edilmektedir Resulullah efendimizin Miraca çıkarken bastıkları bu mübarek kayanın üzerine Kubbet-üs-Sahra adıyla bilinen bina inşa edilmiştir 


Hz Muhammed'in(s.a.v) ayak izinde kavis ve çukurların net olarak görünmemesi ve izin geniş ve düz bir bütünlük oluşturmasının sebebi, Peygamberimizin balçık kıvamında bir kil zemine basmış olmasıdır Kil zemine derin bir gömülme meydana geldiği için ayak tabanındaki üzengi kemiği çukuru ve tüm diğer kavisler balçık içinde kaybolmuş, geniş ve düz bir taban izi ortaya çıkmıştır Nitekim izin etrafına taşan çamur miktarı ile ayak parmaklarının ve topuğun derin iz bırakmış olması, Peygamberimizin ayağının çamura tabandaki tüm çukurları kapayacak biçimde girdiğini göstermektedir 


İslâm'ın Beş Esâs Şartı

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) buyurdular ki:
"İslâm dîni beş temel üzerine kurulmuştur:

Allâh'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed Mustafâ'nın(s.a.v.) Allâh'ın kulu ve peygamberi olduğuna şehâdet etmek,
Namaz kılmak,
Zekât vermek,
Hacca gitmek ve
Ramazan orucunu tutmak."

Bu esâslardan herhangi birini inkâr eden bir şahıs Müslümanlık şerefinden mahrum olur, dinden çıkar.

Bir kimsenin müslüman olabilmesi için, evvelâ Allâhü Teâlâ'nın varlığına ve Hz.Muhammed Mustafâ'nın(s.a.v.) Allâh'ın kulu ve peygamberi olduğuna kalbi ile îmân etmesi ve müslüman olduğuna hükmedilmesi için imânını dili ile ikrâr etmesi, söylemesi lâzımdır. Bu şehâdet İslâmiyet'in ilk ve en büyük şartıdır.

Îmân, kalbe âit bir hâl olduğundan, dil ile şehâdet ederek ikrarda bulunmayanın dünyâda müslümanlığına hükmedilmez.

Namaz, zekât, hac, oruç da İslâmiyet'in birer şartıdır. Bunların farz olduğuna kalb ile îmân etmek ve şartları bulundukça yerine getirmek lâzımdır.

Bunların farz olduğunu inkâr eden bir şahıs, müslüman değildir.

Bunları tasdîk etmekle berâber îfâ etmeyen, yapmayan bir şahıs da, kâmil bir müslüman sayılamaz. Son nefeste îmânını zâyi etmesinden, kaybetmesinden korkulur, azâba müstehak olur.

Bunların farz olduğuna kalb ile îmân ederek yerine getiren bir zât ise, kâmil bir müslümandır.

Bunları dil ile kabul ve itiraf ettiği hâlde, kalp ile inkâr eden bir şahıs ise, zâhirde Müslüman görülürse de hakikatte münâfıktır, en feci küfür ve dalâlet içindedir.

Windows 7 için Internet Explorer 10 yayınlandı!

Microsoft daha önce sadece Windows 8 kullanıcıları için Internet Explorer 10'u yayınlamıştı. Şimdi Windows 7 kullanıcıları için de Internet Explorer 10 önizleme görselini yayınladı.Windows 7 için kullanıcılar Internet Explorer 10'un 32 bit ve 64 bit'lik sürümlerini aşağıda ki linkten indirebilirsiniz.

Windows 7 İçin Internet Explorer 10 İNDİR

Film izlemenin keyfini bu siteden çıkarın!


Film izlemenin keyfini bu siteden seçin hem eğlenin hem gülün hem de aksiyon ve korkuyu HD film, 3D görselliğinde izleyin!

Geniş film yelpazesine sahip olan film sitesi 90'lı yıllardan tutunda günümüz 2013'e kadar olan tüm filmleri mükemmel kaliteyle yayınlamakta. Film siteleri arasında hatırı sayılır film izleyicisine sahip olan HD film izleme sitesi 2013'te film arşivini daha da genişleterek sizin yorumlarınıza sunmakta.
 
Komedi, korku, aksiyon, macera, HD filmler ve 3D filmleri gibi çok sayıda kategorisi bulunan izlehdfilm.net 1 yıldır film sevenlerle muhteşem filmleri buluşturuyor. Tutkunu olduğunuz film sitelerinden biri olan sitemiz sizlere bu hafta yeni eklenen filmlerle müthiş heyecan yaşatacak.

Kayıp şehir Atlantis'in yeri bulundu mu?

Atlantis kayıp şehrin tarihi!

Atlantis efsanesi yüzyıllar boyunca insanlar tarafından hep merak edilmiş ve doğruluğu ispatlanmaya çalışılmış gizemli şehir!
Anlatıldığına göre cennete benzetilen Atlantis şehri eşsiz görüntüsüyle hem filmlere konu olmuş hem de özel çizimlerle şekillendirilmeye çalışılmış.
Nerede hangi şehirde hangi ülkede olduğu billinmeyen Atlantis ilk önce Atina'da aranmaya başlandı. M.Ö 4'üncü yüzyılda var olduğu düşünülen şehir Plato tarafından kağıt üzerine ilk kez aktarılmış.Plato tam olarak yerini bile tarif etmiştir.
Atlantis şehrinin etrafı dağlarla çevrili dikdörtgen şeklinde düz bir alan olduğu ayrıca topraklarının çok verimli olduğu ve çok çeşitli bitkilere ağaçlara sahip olduğu belirtiliyor.
1960'lar da olduğu gibi her topluluk kendine göre Atlantis sınırlarını belirlemiş bazı toprakların Atlantis'e ait olduğunu savunmuşlardır.
Ayrıca kayıp ada Atlantis'in yeniden suların içerisinden yükselerek yeryüzüne çıkacağı iddiası bile ortaya atılmıştı.

Jim Allen isimli hava fotoğrafları analisti bir resim üzerine odaklanmış ve Bolivya'da bulunan bu yerin Atlantis olduğunu söylemiş oradan alınan kanıtlarla ispatlamak isteyen Allen maalesef bu çabasında başarılı olamamış ve inceleme yapılması akademik uzmanlar tarafından reddedilmiş.

Kayıp Şehir Atlantis bulundu mu?

Bilim insanlarının son yaptığı açıklamaya göre Hint Okyanusunda olduğu belirtilen Atlantis'e ait parçalar bulunduğu. Mauritius Adası ile Şeyseller sahillerinde bulunan kum taneciklerini araştıran bilim adamları burada bulunan kum tanelerinin tam 600 milyon yıl öncesine ait olduğu kanıtlandı. Ayrıca Hint Okyanusu'nun altında bulunan 80 milyon yıl öncesine ait 30 kilometre kalınlığında bir kara kütlesi bulundu. Bu karaya da “Mauritia” ismi verildi.

Büyük bir merakla beklediğim Atlantis'i kanıtlayan bazı parçalar bakalım ilerleyen günlerde kayıp şehri bulabilecek mi? Bu büyüleyici şehri coğrafi olarak gözümüzde canlandıran Plato bize verdiği bilgilerle hangi meraklıları uyandıracak.

2022'de Dünya'yı tehdit eden göktaşı!

ABD’nin Johns Hopkins Üniversitesi’nden bilim insanları, 350 milyon dolara mal olacak projeyle, bir göktaşının rotasını değiştirmeye çalışacak.

2022’de Dünya’nın 10 milyon kilometre yakınından geçecek “Didimos” adlı ikiz göktaşının bir roketle vurulması planlanıyor. Birbirinin etrafında dönen iki göktaşından 150 metre çapındaki küçük olanı hedefleyecek roketin, rotayı ne kadar değiştirdiği gözlenecek. Bu deneyle bir ilke imza atılırken, gelecekte göktaşlarına karşı savunmada önemli yol kat edilecek.

Acer yeni tabletini tanıttı!

Acer yeni çıkardığı tableti Mobil Dünya Kongresinde tanıttı. Iconia B1-A71 isminde üretilen Acer tablet Ocak ayında gerçekleştirilen CES Fuarında 8 GB'lık versiyonu tanıtılmıştı.
 
2013 Mobil Dünya kongresinde 16 GB tabletini de görücüye çıkardı.

İşte Özellikleri!

Cihazda 1.2 Ghz çift çekirdek Mediatek işlemci, 1024x600 piksel çözünürlüklü ekran dikkat çeken özellikler arasında. Tabletin bağlantı seçenekleri arasında Wi-Fi, Bluetooth ve GPS bulunuyor. Ayrıca microSD harici kart girişi de var.
Android kullanılıyor!

320 gram ağırlığa ve 197,4 mm x 128,5 mm x 11,3 mm ölçülerine sahip olan cihazda android kullanılmakta.

Fiyatı çok uygun!

Ürünün satışa sunulacağı yerler arasında Orta Doğu, Afrika ve Avrupa ülkeleri yer alıyor. Ürün fiyatı ise çok uygun. 16 GB'lık Acer tablet sadece 139 Euro'ya satışa sunulacak.

Hocalı Soykırımını Unutmadık!



Hocalı Katliamı, Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde katledilmesi olayı.
"Memorial" İnsan Hakları Savunma Merkezi , İnsan Hakları İzleme Örgütü , The New York Times gazetesi  ve Time dergisine göre katliam, Ermenistan'ın ve 366. Motorize Piyade Alayı'nın  desteğindeki Ermeni güçleri  tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Karabağ Savaşında Ermeni kuvvetlere komutanlık yapmış bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve Markar Melkonyan'ın aktardığına göre kardeşi Monte Melkonyan , katliamın Ermeni güçler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamı'nı Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirmiştir.
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmî açıklamasına göre saldırıda 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetmiştir.


Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da maruz kaldığı tespit edilmiştir.
Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, Hocalı'ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonyan'ın olümünden sonra, Markar Melkonyan kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother's Road) başlığıyla ABD'de çikardığı kitapta Hocalı katliamını şöyle tasvir ediyor :
Bir gece önce akşam 11 civarında, 2.000 Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini doğudakı açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağın doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdakı Azeri kenti olan Ağdam'a doğru inmeye başlamışlar. Burdaki tepeciklerde yerleşen sivilleri güvenli arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri onlara ulaşmışlar. Mülteci kadın Reise Aslanova İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiği açıklamada "Onlar sürekli ateş ediyorlardı" diye konuşmuştu. Arabo'nun savaşçıları daha sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları bıçakları kınlarından çıkararak bıçaklamaya başlamışlar.
Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgarın sesi ıslık çalıyordu, ve ceset kokusunu uçurması için bu rüzgar henüz erkendi.

Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin yok" diye fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Pogromunun dördüncü yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.
Bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan'ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal'a söylediklerine göre :
Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu [stereotipi] kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Ayni zamanda o delikanlıların arasında Bakü'den ve Sumgayıt'tan kaçanlarında olmasını anlamalıyız.
Ermenistan Maslahatgüzar'ı Movses Abelyan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na Ermenistan Dış İşleri Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupda, Azerbaycan'ın olayı "utanmazcasına kullandığını" söylemiştir. Abelyan, eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın Nezavisimaya Gazeta gazetesinde yayımlanan röportaja dayanarak, sivillerin kaçışını kolaylaştırmak amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmış olduğu dağ geçidinden yerli halkın kaçışının Azerbaycan Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini savunmuştur. Ayrıca Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz bayrak ile kasabayı terketme çağrısında bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının sözünden alıntı yapan İnsan Hakları İzleme Örgütü Helsinki Watch bölümünün Eylül 1992 raporuna dayanarak, gerçekten Azeri militanlarının kaçmaya çalışanları vurduğunu yazmıştır.
Daha sonraki röportajlarda Mutallibov, Ermenileri kendi sözlerini bariz şekilde yanlış yorumlaması gerekçesiyle suçlamış ve sadece, "Azerbaycan Halk Cephesi Hocalı katliamının sonuçlarını kendi siyasi çıkarlarına kullandı" diye söylediğini vurgulamıştır.
İlaveten, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü, sivil ölümlere Karabağ Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu, hem kendi raporu hem de Memorialın raporunun Azeri güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere ateş açtığına dair argümanı destekleyen herhangi delilin içermediğini ifade etmiştir.

Lahey'de Hocalı Katliamı anıtı
İnsan Hakları İzleme Örgütü olayı Dağlık Karabağ Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak nitelemiştir. Azerbaycan Parlamentosu 1994'te Hocalı'da yaşanan katliamı "soykırım" olduğunu ilan etti.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 31 üyesi (12 Türkiye, 8 Azerbaycan, 3 Birleşik Krallık, 2 Arnavutluk, 1 Bulgaristan, 1 Lüksemburg, 1 Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, 1 Makedonya Cumhuriyeti, 1 Norveç, 1 Polonya) tarafından imzalanan, Ermenistan tüm Hocalıları öldürdüler ve tüm şehri harap ettiler ifadesinin de yer alan ve 19. yüzyılın başlarından beri Ermenistan tarafından Azerilere karşı işlenen soykırım olarak tanınmaya adım atılması gerektiğini bütün parlamento üyelere söyleyen 324 nolu bildiri yayımladı.
2009'un Şubat ayında Kaliforniya Eyalet Alt Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes, Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e yazdığı mektupda Hocalı olaylarını Azeri katliamı şeklinde nitelendirerek, kurbanların ailelerine başsağlığını sunmuştur.
Meksika Senatosu, 2011'de Hocalı olaylarını soykırım olarak tanımıştır.

Soykırım olarak tanımlayan ülke ve kuruluşlar
 Azerbaycan
 Meksika
 Pakistan
 Kolombiya
İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği

Olay Azerbaycan tarafından "Xocalı soyqırımı" (Hocalı soykırımı), "Xocalı faciəsi" (Hocalı faciası) şeklinde adlandırılırken, Ermenistan tarafından Hocalı hadisesi gibi terimlerle ifade edilir. Dünyanın çeşitli dillerinde ve ülkelerinde de Hocalı katliamı benzeri ifadeler kullanılır.
Anıtlar
Yurt dışında Hocalı Katliamı anısına anıtlar inşaa edilmeye başlandı.
Bu anıtların ilki Hollanda'nın başkenti Lahey (Den Haag), kentinde dikildi.
Türkiye'de ilk Hocalı Katliamı anısına anıt başkent Ankara'nın Keçiören belediyesi tarafından 2005 yılında dikildi
2008 yılında Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de Hocalı Katliamı anısına anıt inşa edildi.
2009 yılında Ankara ili'nin Beypazarı ilçe merkezinde Hocalı Katliamı anısına anıt inşa edildi.
2011 yılında 26 Subat Hocalı katliamı yıldönümünde Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, Dağlık Karabağ ve Hocalı’daki katliamı unutturmamak için Isparta’da Hocalı Katliamı anısına anıt inşa etme kara aldı
2011 yılında 26 Şubat Hocalı Katliamı yıldönümünde Ankara ili'nin Kızılcahamam ilçe merkezinde, Kızılcahamam Belediyesi tarafından Hocalı Katliamı anısına anıt inşa edilme kararı alındı.
2012 yılında 26 Şubat Hocalı Katliamı yıldönümünde Ankara'da Keçiören belediyesi, Hocalı şehitleri anısına Azerbaycan Parkı içerisinde yapılacak Soykırım Anıtı'nın temelini attı.
2012 yılında 24 Şubat'da Bosna-Hersek'ın başkenti Saraybosna'da Hocalı Katliamı anısına anıtın açılışı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in kızı Haydar Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Leyla Aliyeva tarafından yapıldı.
2012 Ağustos'unda Meksika başkentinde "Hocalı Soykırımı Anıtı"nın açılışı yapıldı.

25 Şubat 2013 Pazartesi

Microsoft hacklendiğini itiraf etti!

Microsoft'ta hacklendiğini itiraf etti!

Çok sayıda büyük firmalar bu sıralar birbiri ardına açıklamalar yapıyor. Apple ve Facebook'tan sonra, bir diğer dev şirket de itiraf etti: "Evet; bizi de hack'lediler!"

Son günlerde pek çok popüler internet sitesi ve bilişim firması, sanal saldırılarla karşı karşıya kaldıklarını iddia ediyor. Apple, Facebook, New York Times ve The Wall Street Journal siteleri, kaynağı henüz belirlenememiş saldırılara uğradıklarını itiraf ederken, Twitter bir saldırı rapor etmemesine rağmen kullanıcılarından şifrelerini değiştirmelerini rica etti. Sanal korsanların hedefi olduğunu iddia eden firmalara ise bir yenisi daha eklendi: Microsoft.
Cuma günü yapılan açıklamada, "İncelemelerimiz sırasında, Mac birimimizdekiler de dâhil olmak üzere az sayıdaki bilgisayara, diğer kuruluşların rapor ettiklerine benzer yöntemler kullanılarak kötü amaçlı yazılım bulaştırıldığını tespit ettik" deniyor. Apple ve Facebook siteleri, Java platformundaki bir açık nedeniyle saldırıya uğramışlardı.

Firma müşterilerine ait verilere bir zarar geldiğini gösteren herhangi bir delil olmadığını belirten yetkililer, incelemelerin devam ettiğini söylerken, saldırıların kaynağına dair bir fikir beyan etmiyorlar. Apple, New York Times ve The Wall Street Journal, saldırıların Çin kaynaklı olduğunu gösteren ipuçları elde ettiklerini iddia etmişti.

Çin kaynaklı olduğu düşünülen yada henüz bilgi sahibi olunmamış hacklenmeler karşısında firmalar ne yapacak? Büyük noktaları hedef alan hackerler ilerleyen günlerde hangi siteleri hack kurbanı yapacak bekleyip göreceğiz.

3D Oyunları Keşfedin!

3D oyunlar çıktı çıkalı en güzel eğlencemiz halini aldı. Küçük büyük herkesin oynadığı oynlar 3D görüntülerle yeni boyut kazandı. vakit buldukça kaldığımız yerden devam ettiğimiz oyunlar evde, iş yerinde, metrolarda herkesin elinde.

Binlerce yarış oyunundan, kızlara hitap eden makyaj oyunlarına kadar her türlü oyunların ulaşılabilir olduğu bu dönemde çocuklar ailelerine “sıkıldım” bile diyemiyor.

Bu eğlence kaynağı oyunları oynamak oldukça basit olduğu için, oyun yükleme, oyun cd’si alma gibi zahmetlere girmeyip direkt olarak flash oyun oynamak oyunculara daha cazip geliyor.
Çağımızda özellikle çocuk oyuncuların favorisi haline gelen bir kategori olarak araba oyunları, ve gördüğü ilgiyi katlayarak çoğaltmasına sebep olan 3D araba oyunları, oldukça büyük bir kitle tarafından oynanıyor. Özellikle erkek oyuncuların ilgisini çeken bu oyunlar, beklentileri karşılamakta oldukça iyi ve oynanabilrilik açısından çoğu oyuncunun kalbini fethetmiş durumda...

Erkek çocuğu demişken, erkek oyuncuların birçoğunun ilgisini çeken bir diğer kategori olarak 3D savaş oyunları, oyunculara heyecan dolu dakikalar vaat ediyor ve en az 3D araba oyunları kadar ilgi görüyor.

Oyunlara ilgi o kadar büyük ki 3D'nin getirdiği yenilikten olsa gerek. En küçük yaştan tutunda en büyük yaşa kadar vazgeçilmez olan o oyunlar teknolojiyi eline aldı. 3D oyunlar adeta sizi içine alan görüntüsüyle hem oyunun adrenalini yaşatıyor hem de doyumsuz bir heyecana dönüştürüyor. Bakalım ilerleyen günleri hangi görüntü teknolojileri ortaya çıkacak.

Rusya meteor parçasına ulaştı!

Rusya’nın Federal Ural Üniversitesi bilim adamları Çelyabinsk kentinde yaptıkları araştırmalarda en büyük meteor parçasına ulaştı.

Uzman Viktor Grohovski, bölgede yapılan incelemelerde şimdiye kadar yüzün üzerinde meteor parçası bulduklarını, bunların en büyüğünün de 1 kilogram olduğunu söyledi.

Rusya Bilimler Akademisi üyesi de olan Grohovski, “30’ün üzerinde bilim adamı ile 50 kilometrekarelik bir alan tarandı. Bulduğumuz yüzün üzerindeki parçadan en büyüğü 1 kilogram.” bilgisini verdi. Üniversite çalışanları geçen hafta Çebarkul gölünde en büyüğü 1 santimetre olan 50 civarında meteor parçası bulmuştu.
Grohovski, bölgede araştırmaların sürdüğünü ve daha büyük meteor parçalarının da bulunabileceğini kaydetti.

Rusya’nın Çelyabinsk kentinde 15 Şubat’ta düşen meteor parçaları 1500 civarında vatandaşın yaralanmasına ve binlerce binanın camlarının da kırılmasına neden olmuştu.

Vatandaşların bulduklarını iddia ettikleri meteor taşları internet üzerinden 300-350 bin dolar arasında satışa çıkarılırken, güvenlik görevlileri zehirlenme ve yasal olmayan satışlar nedeni ile uyarıyor.

NASA’nın tahminlerine göre tek parça halinde dünya atmosferine çarpan meteor 15 metre çapında idi. Sesten hızlı hareket eden meteor dünya atmosferine girerken yanarak parçalandı.

24 Şubat 2013 Pazar

Adana Çukurova ve Seyhan İlçelerinde Satılık Daireler Burada!

Her açıdan size uygun olan bir eve sahip olabilmek veya kiralamak için oldukça geniş çaplı bir araştırma yapmanız gerekmektedir. Bunun için güvenilir emlak ilan sitelerinden istediğiniz şehirde bulunan evlerin ilanlarına bakabilir, ayrıntılı yapısal özelliklerini inceleyebilirsiniz. İstediğiniz şehir Adana ise adana Çukurova satılık daireler veya Adana Seyhan satılık daireler ilanlara Adana emlak ilan sitesi emlakz.com’dan bakabilirsiniz. Ayrıca burada bulunan evlerin fiyatları hakkında da bilgi sahibi olabilir ve tercihlerinizi ona göre yapabilirsiniz. Son zamanlarda yerel emlak ilan sitelerinin fazlalaşmasıyla birlikte emlak ihtiyacı olan herkes bu siteler sayesinde bizzat istediği evin bulunduğu yere gitmeden görselleri ile tatmin olabilmekte ve her türlü özelliği hakkında bilgi sahibi olabilmektedirler. Sizlerde bu sitelerden birisi olan emlakz.com dan faydalanmak için daha fazla beklemeden gelip Adana Çukurova satılık daireler, Adana Seyhan satılık daireler veya Adana satılık daireler başlığını taşıyan ilanları incelemeye başlayabilirsiniz.

23 Şubat 2013 Cumartesi

Windows 8 Bedava Yazılım İndir!

Antivirüs yazılımı üreticisi Trend Micro,Windows 8’e özel hazırlanan tuzaklara karşı uyarıda bulundu.

Şu sıralar hemen her bilgisayar kullanıcısının aklında bilgisayarını son sürüm Windows’a yükseltmek yer alıyor. Microsoft’un hem tabletler hem de kişisel bilgisayarların kullanımı için piyasaya sürdüğü işletim sistemine geçmek için makul ücretler ödeyerek orijinal siteden indirmek mümkün. Yine de bazı kullanıcılar “bedava çözümlerle” yeni işletim sistemine sahip olabileceği yanılgısına düşüyor.

Geçtiğimiz yıla, sahte Windows 8 anahtarı yaratma programı, sahte Windows 8 antivirüs yazılımı ve e-postalar üzerinden gerçekleştirilen oltalama saldırıları damga vurmuştu. Bu yılsa “bedava Windows 8 etkinleştirme yazılımları” kullanıcıları tehdit etmeye başladı.

Uzmanların araştırmalarına göre, birçok web sitesinde “Windows 8 Etkinleştirme Aracı” adı altında kullanıcıların verilerini çalmayı hedefleyen zararlı yazılım bulundu. Bu tür sahte yazılımlar bir kez bilgisayara yüklendiğinde, kullanıcıların bir sonraki aşamaya geçebilmesi için kişisel bilgilerini vermesi gerektiğini ifade ederek kişisel verileri çalma girişiminde bulunuyor. Hatta sahte yazılım, kullanıcının cep telefonu numarasını dahi talep ediyor.

Uzmanlar, ulaştıkları birkaç sahte yazılım barındıran web sitenin Romanya ve Letonya’da konumlandığını keşfetti. Ayrıca bu sitelerin Rusya’da kullanılan .ru uzantılı adreslerde de faaliyet gösterdikleri ortaya çıktı. Daha önce de bu konumlarda Instagram ve Angry Birds gibi popüler mobil uygulamaların sahte sürümleri saldırı aracı olarak kullanılmıştı. Japonya merkezli Trend Micro, kullanıcıların güvenlik geliştirmeleri nedeniyle Windows 8’e geçmelerini önerirken, özellikle bedava ya da aşırı indirimli bağlantılara şüpheyle yaklaşması gerektiğini hatırlattı.

Samsung Galaxy cep telefonlarında sorun!

Galaxy S3 veya herhangi bir Galaxy cep telefonu kullanıyorsanız bazı sorunlarla karşılaşabilirsiniz!

Samsung'un Galaxy S3, Note 2 gibi cihazlarında ortaya çıkan, telefonların önemli bir işlevinin devre dışı kalmasına yol açan basit bir sorun, kullanıcıları çileden çıkarıyor.

Samsung'un henüz onarmadığı sorun, Android 4.1.2'de meydana gelmiyor olsa da bu sürüm, henüz tüm ceplerde kullanılmıyor.

Samsung forum konusuna göre bazen bir öğeyi kopyalayıp yapıştırmak, telefonun kopyala yapıştır işlevinin kullanılmaz hale gelmesine yol açıyor. Bu durumdaki kullanıcılar, telefonu root'lamamışlarsa onu fabrika ayarlarına döndürmek zorunda kalıyorlar. Root'lu kullanıcılar ise /data/clipboard dizininin içeriğini silerek sorunu çözebiliyor.

Ekim 2012'de yazılan bir gönderide hatanın rastgele oluştuğu ve kopyala-yapıştır işleminden sonra şu hatanın göründüğü söyleniyor:

java.lang.NullPointerException at android.content.ClipboardManager.setPrimaryClip(ClipboardManager.java:146)

Bazı kullanıcılar ise hatanın rastgele değil, sistematik olduğunu söylüyorlar. TouchWiz'de olduğuna inanılan hatanın etkilediği cihazlar arasında Galaxy S3, Galaxy Note tabletler ve fazlası var.

Samsung forum sorumlusunun yaptığı açıklamada:"Samsung'un konudan haberdar olduğunu ve sorunun yakın zamanda giderileceğini" belirtiyor.

Sponsor

Ad

E-posta *

Mesaj *

Text Widget

Labels

Channels

Category 3

Güncel Teknoloji Blogu..

Labels

Sponsors

Post of the week

Find us on facebook

Son Yorumlar

https://www.facebook.com/seyitshnn

Partners

++Teknoloji Kalemim

Pages

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Channels

Labels

Channels

Channels

Popular Posts

Blog Arşivi

Followers

Blog Archive

Postagens populares

Sidebar One

Stats

Category 2

Category 3

Popular Posts

Join the Club