Şeytan, insan denilen muhteşem saraya üç yoldan girer: Bunlardan biri şehvettir, biri öfkedir, biri de heva (ve heves) dir.
Şehvet, behimîdir, hayvansal bir duygudur. Öfke yırtıcı ve yıkıcı bir duygudur. Heva ve heves deşeytansal bir duygudur.
Şehvet afettir. Öfke ondan daha büyük bir afettir. Heva ise öfkeden daha büyük bir afettir.
İnsanı bu üç büyük afetten dolayısıyla şeytanın ağına ve tuzağına düşmekten kurtaran zırhın, kalenin, siperin ve silahın adı namazdır.Yüce Allah: “Namaz, insanı fuhuştan, münkerden(şiddetten, terörden) ve zulümden uzak tutar.”[1]buyuruyor.
Fuhuş, şehvetin, münker öfkenin, zulüm de heva ve hevesin eseridir. Namazı hakkıyla anlayan ve hakiki namaz kılan insan, şeytanın bu üç giriş noktasını kapatmış olur.
Şeytan böyle bir insana yanaşamaz, fuhuş ve zinaya sürükleyemez, yıkıcı ve yakıcı bir eylem yaptıramaz, heva ve hevesine uydurup devlet ve millet malına tecavüz eden bir zalim konumuna düşüremez.
İnsan şehvetiyle kendine, öfkesiyle başkasına zulmeder. Heva ve hevesiyle de Allah’ın huzuruna ve hakkına karşı edepsizlik yapar.
İşte bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber (s.a.v): “Zulüm üçtür: Bir zulüm vardır ki Allah onu bırakmaz. Birini mağfiret eder, diğerini ise mağfiret etmez. Mağfiret etmediği zulüm şirktir. Allah onu mağfiret etmezBağışlanmayan zulüm, terk edilmeyen zulüm, terki umulan zulüm.Bağışlanmayan zulüm, Allah’a şirk koşmak, ortak tanımaktır. Arkası bırakılmayan zulüm, kul haklarına tecavüzdür. Affedilmesi umulan zulüm ise, kulun kendine yapmış olduğu haksızlıktır.”[2]
Bağışlanmayan zulmün kaynağı heva ve hevestir. Kullara yapılan zulmün kaynağı öfkedir. Terk edilmesi umulan zulmün kaynağı ise şehvettir.
Hırs (doyumsuzluk) ve cimrilik, şehvetin eseri ve sonucudur. Ucup ve kibir, yani kendine ve ameline güvenmek, büyüklenmek öfkenin eseri ve sonucudur. Küfür ve bid’at da heva ve hevesin eseri ve sonucudur.
Bunların altısı yani hırs, cimrilik, uçup, kibir, küfür ve bid’atAdem oğlunda toplandı mı, yedincisi gelir ki o da haseddir. Haset, kötü ahlakın sonudur. Şeytanın, kötü şahısların sonu olması gibi.
Bundan dolayıdır ki Allah Tela, insanî şerlerin toplandığı yerleri dikkatlere sunduğu Felak suresini hasetle sonlandırmış: “De ki: Haset ettiğinde hasetçinin hasedinden Sana sığınırım!”[3]buyurmuştur. Şeytanî pisliklerin toplandığı yerleri dikkatlere sunduğu Nas suresini vesvese ile sonlandırıp: “De ki: insanlardan ve cinlerden insanların kalplerine vesvese atanın şerrinden Allah’a sığınırım!”[4]buyurduğu gibi…
Ademoğllarının içinde hasedden ve hased edenden daha kötüsü yoktur. Şeytanların içinde de vesvese veren vesvas şeytandan daha kötüsü olmadığı gibi.
Hasedci insan, İblis’den daha şerli ve daha kötüdür. İblis, bir gün, uluhiyyet iddiasında bulunan ve kavmine: “Sizin en yüce Rabbiniz benim!”[5]diyen Firavun’un kapısına gelmiş, kapıyı çalmış, Firavun içerden:
-Kim o? deyince; İblis taşı gediğine koymuş:
-Sen eğer ilah olsaydın, benim kim olduğumu sormaz ve beni tanırdın. Sen ilah falan değilsin; kendini bir şey sanma! Otur oturduğun yerde, haddini bil!
Bunun üzerine Firavun İblise sormuş:
-Biliyormusun, yeryüzünde senden de, benden de daha şerli, daha kötü olan kim? Şeytanın cevabı enteresan:
-Evet, biliyorum, senden de, benden de daha şerli olan hasedcidir, yani başkasının varlığını, konumunu kıskanandır. Ben o hased sayesinde bu mihnete, bu rezalete ve bu şeytanlıklara düştüm.(Allah, Âdem’in üstünlüğünü kabul etmemi istedi. Ben bu emre karşı geldim, Âdem’i kıskandım. “Ben ondan daha iyiyim”[6] dedim. Bu hasedim ve bu ukalalığım yüzünden Allah’ın dergâhından kovuldum.)
Görülüyor ki çirkin ahlakın aslı üç şeydir: Şehvet, gazap ve heva. Yani fuhşa girmek, öfkeye kapılıp şiddete başvurmak ve bir de hırsa kapılıp nefsin isteklerini gemleyememek.
Bu üç şey, aynı zamanda hırsın, cimriliğin, ucbün, kibrin, küfrün ve bid’atın bir de bu altısından doğan hasedin kaynağıdır. Bunların toplamı yedi eder. Bu belalı yedilinin şerrinden, afetinden insanlığı kurtarmak için AllahTeala, yedi ayetten ibaret olan Fatiha suresini indirmiştir. Fatiha suresinin aslı da Besmeledir. Besmelede üç isim vardır: Allah, Rahman ve Rahim. Kötü ahlak yukarda arzettiğimiz yediden çıktığı gibi, iyi ve güzel ahlak da bu Fatiha’daki yediden çıkmıştır. Hiç şüphe yok ki Besmele ve Fatiha’nın açılımı olan Kur’an’ın tamamı, çirkin ahlakın tamamı için bir ilaçtır.
Eğer biz, Besmeleyi, Besmeledeki üç ismi, Allah’ı, Rahman’ı ve Rahim’i, Fatihayı ve Fatiha’nın ruhunu vaktinde çocuklarımıza hakkıyla kavratabilseydik, Türkiye şiddetin sahne aldığı yer olmayacak, insanlar, arabalar ve binalar, ağaçlar, taşlar, kuşlar zarar görmeyecek, yakılıp yıkılmayacaktı.
Çünkü Allah’ı tanıyan, ondan başka ilah olmadığına inanandan şeytan ve heva uzaklaşacaktı. Heva, bazılarının dünyasında Allah'tan başka ibadet edilen bir ilahtır. Allah’ın, “Hevasını ve hevesini ilah edineni gördün mü?”[7] ayeti buna delildir.
Rahman’ı tanıyan öfkelenmez. Çünkü Rahman’da rahmet vardır, acıma vardır, iyilik vardır. Rahim’i tanıyan zulümden uzak durur. Çünkü Rahim’de de merhamet ve cennet vardır. Rahim ismine inanan, ne kendisine ve ne de başkasına haksızlık yapmaz. Rahmetten ve cennetten mahrum kalmaktan korkar.
Allah’ın bir ismi de Rab’dir. Eğiten, büyüten, yaşatan yürüten, yöneten Allah demektir. Fatiha süresinde Rab isminden hemen sonra Rahman ve Rahim isimleri gelmiştir. Bunlar da Allah’ın merhametli ve adaletli bir eğitimci olduğunu göstermekte, bizim de aynı sıfatlarla donanmamız istenmektedir. Allah’ın Rab ismi Rahime,[8] Malik ismi de Rahmana[9] yakındır. Cenab-ı Hak, Kur’an’ın son suresini de Rab, Melik ve ilah isimleriyle sonlandırmıştır. Bu da şu anlama gelmektedir: Şeytan şehvet tarafından sana gelirse, “İnsanların Rabbine sığınırım”[10]de; öfke yolundan yaklaşırsa “İnsanların meliki, hükümdarı olan Allah’a sığınırım”[11] de; şayet heva ve heves tarafından sokulursa, “İnsanların ilahına sığırım”[12] de.
İnsan Elhamdulillah derse, Allah’a şükretmiş olur, şehvetin şerrinden kurtulur. Allah’ın alemlerin Rabbi olduğunu bilirse, elde edemediklerine karşı hırsı gider, elde ettikleriyle de cömertlik yapar. Böylece yine şehvetlerin ve lezzetlerin afetinden kurtulur. Allah’ın Rahman ve Rahim olduğunu bildikten sonra, din yani kıyamet gününün yegane hakim ve maliki olduğunu bilirse öfkesi diner, “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım isteriz” derse, birincisiyle kibri, ikincisiyle de ucbu gider. Büyüklenme ve ameline güvenme belasından kurtulur. “Bizi dosdoğru yola ilet” derse, şeytanın hevası ve hevesi kursağında kalır, şeytanın baskısından kurtulur. “Nimet verdiklerinin yoluna bizi sevket” derse, küfrü ve şüphesi gider. “Gazaba uğramışların, azıp-sapmışların yoluna bizi sokma Allah’ım!” derse, bidatten, yabancı adet, anane ve kültürlerin şerrinden kurtulur. Görülüyor ki Fatiha’nın yedi ayeti, okuyanı, anlayanı yedi çirkin ahlaktan korumakta ve kurtarmaktadır.[13]
Yukardaki sözümü tekrarlayarak yazımı noktalamak istiyorum:
Eğer biz, Besmeleyi ve Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha’yıve onun içerdiği yüksek hakikatleri vaktinde çocuklarımıza hakkıyla kavratabilseydik, Türkiye bu günbaşta en büyük provokatör olan şeytanın ve şeytanlaşmış provokatörlerin oyuncağı olmayacak, parklarımızda ve meydanlarımızda şiddet kasırgaları görülmeyecek insanlar telef olmayacak, arabalar, binalar ve ağaçlar yakılıp yıkılmayacaktı.
Ey akıl sahipleri ibret alın![14]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder