Biz gözümüzü açtıkça, kâinat yüzüne nazarımızı saldırdıkça, en evvel gözümüze ilişen, âmm(genel, umumi) ve mükemmel bir "nizamdır(düzendir)" ve "şamil(içine alan, kapsayan, kaplayan)", hassas bir "mizandır(ilahi adalet, terazi, ölçü)". Görüyoruz, herşey dakik bir "nizamla(düzenle)", hassas bir "mizan(ilahi adalet)" ve ölçü içindedir.
Daha bir parça dikkat-i nazar ettikçe, yeniden yeniye bir "tanzim(yoluna koyma, düzen verme, düzenleme)" ve tevziniyet(dengelilik, ölçülülük) gözümüze çarpıyor. Yani, birisi, intizamla nizamı değiştiriyor ve tartıyla o mizanı tazelendiriyor. Herşey bir model olup, pek "kesretli(çok olma durumu, çokluk)", "muntazam(düzenli, derli-toplu)" ve "mevzun(düzgün, oranlı, uyumlu)" suretler giydiriliyor.
Daha "ziyade(fazla, çok)" dikkat ettikçe, o "tanzim(yoluna koyma, düzen verme, düzenleme)" ve "tevzin(denge, ölçü)" altında bir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve "maslahat(önem)" gözetiliyor; bir hak, bir faide takip ediliyor.
Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmâne bir faaliyet içinde bir kudretin tezahüratı ve herşeyin her şe'nini ihata eden gayet muhît bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza çarpıyor.
Demek, bütün mevcudattaki şu "nizam(düzen)" ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi gözümüze gösteriyor. Demek, bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler arkasında akla görünüyor.(Mektubat, Yirminci Mektup)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder